İyi haftalar sevgili okuyucular. Bu hafta son birkaç haftada olduğu gibi Bodrum’dayım. Soğuklar yerini tatlı bahar benzeri esintilere bırakıyor bugün. Hani b...

  İyi haftalar sevgili okuyucular. Bu hafta son birkaç haftada olduğu gibi Bodrum’dayım. Soğuklar yerini tatlı bahar benzeri esintilere bırakıyor bugün. Hani bir haziran sabahı kalkarsınız ve serin serin eser ya, öyle düşünebilirsiniz. Güneş kışa yakışacak kadar sıcak ve rüzgarlar sizi hafifçe üşütecek kadar serin! Hava durumumuz bittiyse bu haftanın terapilerinden süzülenlere bir göz atabiliriz.. Bu hafta seanslar sırasında bolca kendimi gördüğüm bir haftaydı. Çocukluğumuzun parçalarında gördüm kendimi, bazı yalnızlıklarda, bazen kendimize olan hıncımızda, toplumun yansımaları vuruyorken yüzümüze sık sık kaybolduğumuz oldu.. Yeni insanlarla tanıştım bol bol. Hayat hikayelerini dinledim. Yeni ya da çok tanıdık fark etmez. Çıkış noktalarımız ve kapılar çoğumuz için aynıydı. Nasıl da irdeliyoruz bazen kendimizi hayret ettim. *** Öz şefkatimizi konuştuğumuz bir oturumda anlam karmaşası yaşadık mesela. Kendimize olan bağlarımız bazen de bencilliği beraberinde taşır ya. Biz bunu bir süre anlamaya çalıştık. Bencillik kelime olarak huysuz bir tını barındırıyor olabilir, ancak bu huysuzluğun altında kendimize yüklediğimiz hatta yüklendiğimiz anlamlar yatıyor olabilir. Ben bencil bir insan değilimdir diyorsunuz mesela. Kendinizden başka her yere verdiğiniz ve kendinize sadece kemikleri bıraktığınız hiç olmuş mudur? Bu sanki genlerimize kodlanmış şekilde gelen bir öğreti gibi. Kendinizi bulurken öğrendiğiniz en temel maddelerden biri gibi. Bireyleşiyor olmak biraz da bencilleşiyor olmayı getirmez mi beraberinde? Keşke sadece bir gün kendimize ne yapmak istediğimizi sorsaydık ve sadece ona uygun hareket edebilseydik. Ama’lardan arınmış cümlelerimiz çoğalsaydı, bizlerde kendimizi bu harmoninin içinde bulsaydık. Beat Kuşağı yazarlarını okurken hissederdim bu akışı en çok. Onlarda çok bencil gelirdi mesela bana. Size de geldi mi? *** Bencilliğimizi bir kenarı bıraktığımızda, içimizdeki küçük bizlere doğru yol aldığımız bir oturumda işin rengi çok, ama çok değişti. Şefkatin bu denli bir boyutunu, kendimize dönmek için oluşturduğumuz meditatif bir çalışmada keşfetmek harikaydı benim için. Umarım danışanım için de öyle olmuştur. İçinizde, kalbinizde yer alan küçük halinizin gözlerine bakmak, onun yanında olmak ve ‘ben yanındayım’ demek ne zordu bizim için. Hepimiz, zamanlarımız geldiğinde diyebiliriz merak etmeyin. Sözün kısası, bu hafta süzülenleri anlatmak çok keyifliydi benim için. Gideyim bir kahve yapayım, tatlı tatlı içelim.. Keyifle kalmanız dileğiyle.