Korona virüs salgını nerede ise bir yıldır hayatımızı karartmış durumda. Her kesimden feryatlar yükseliyor. Esnafınd...

Korona virüs salgını nerede ise bir yıldır hayatımızı karartmış durumda. Her kesimden feryatlar yükseliyor. Esnafından, maaşlı çalışanına ve de emeklisine, “Artık cebimizdeki parayı çarşı-pazara yetiştiremiyoruz” diyor. Herkesin haftada en az bir gün alışverişe çıktığı semt pazarlarında, yaklaş yaklaşabilirsen tezgahların başına. Bakkal amcanın pabucunu çoktan dama atan AVM’lerde de durum farklı değil. Raflara şöyle bir baktığınızda, okuduğunuz etiketlere inanasınız gelmiyor. Mevsim kış olmasına rağmen, kış sebze ve meyveleri adeta ateş pahası. Cebinize alışveriş için koyduğunuz paranın bir anda eridiğini gözlerinizle görüyorsunuz. Pırasa 5 lira, karnabahar 8, lahana l0 lirayı bulmuş. Meyvenin ise yanına hiç yaklaşmayın derim. Mandalina ve portakal memleketinde bu meyvelerin kilosu, pazara çıktığından buyana 4-5 liradan aşağı inmedi. Hafta içinde haberini vermiştik. Peynire rafta alarmlı kilit vurmuşlar, inanır mısınız. Çünkü peynirin kilosu çoktan 50 lirayı aştı. Etle yarışır duruma geldi. Hatta solladı bile. Bir markete girdiğinizde temel ihtiyaç mallarını almaya kalktığınızda en az 200-250 lira ödemekten kurtulamıyorsunuz. Bütün bunları, “felaket tellallığı” yapmak için yazmıyorum. Sadece bir durum tespiti bu. Fiyatların kısa sürede bu kadar artması hayra alamet değil. Sanki gizli bir el var, bu fiyatları yükselten. Fırsatçı mı fırsatçı. Eli milletin cebinde olan. Bu millet ve halk düşmanı fırsatçıları ben bulacak değilim. Elbette bu konuya bakacak devletimizin ilgili denetim kurumları var. Bunlardan birincisi Ticaret Bakanlığı. Bu bakanlığa bağlı illerde Ticaret İl Müdürlükleri var. Ellerinde devlet gücü bulunan bu birimler hemen harekete geçmeli. Büyüğünden küçüğüne marketleri denetlemeli. Alışla satış arasındaki farka bakarak, fahiş mal satanları cezalandırmalı. Hatta o mallara el koyarak halka dağıtmalı. İkincisi ve bence en önemlisi, her fırsatta “Halkçı” olmakla övünen belediyelerimiz. Bu belediyelerimizin yüzlerce elemana sahip Zabıta Müdürlükleri bulunuyor. Sahi soruyorum ne yapar bu zabıta kardeşlerimiz. Pazaryerlerinde bir köşeye çekilip çay içmek midir görevleri. Neden fiyat denetimi yapmazlar. Bazen gazete ve televizyonlarda görüyoruz. Bir seyyar satıcının arabasında sattığı mala el koymuyorlar mı? Koyuyorlar ve o garibanın ekmeğine mani oluyorlar. Bu mudur görevleri. Hayır hiç sanmıyorum. Zabıta yönetmeliğinde, çarşı pazarda düzen ve intizamı sağlamak olduğu gibi fiyatları da denetlemek olduğunu biliyorum. Peki, bu denetimler İzmir’de yapılıyor mu? Hiç görmedim, hiç duymadım. Ama bunu yapan bir belediyeden medyaya geçilen bilgilerle haberim oldu. O belediye Manisa Büyükşehir. Burada Başkan Sayın Cengiz Ergün’ü kutluyorum. Demek ki, zabıtanın böyle bir görevi olduğunu Türkiye’ye göstermiş oldu. İstanbul’da bazı belediyelerin denetim yaptığını televizyonlardan görüyoruz. Buradan, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer başta olmak üzere 30 ilçe belediye başkanımıza çağrıda bulunuyorum. Lütfen sorumluluğunuzda olan çarşı pazarları zabıtalarınıza denetletin. Ama göstermelik olmasın. Halkın cebindeki paraya göz dikip, üreticiden kilosu toptan 1-2 liraya aldıkları sebze meyveyi, 5-10 liraya satıp vurgun yapmasınlar. Bunun vebali denetim yapmayanların boynundadır. Kulağıma bazı duyumlar geliyor. Sözde muhalefete mensup belediyeler, fiyatların tavan yapmasına aldırmıyor, milletin hayat pahalılığına isyan edip bunun faturasını muhtemel bir seçimde iktidara kesmenin hesaplarını yapıyorlarmış. Ben buna inanmıyorum. Daha doğrusu inanmak istemiyorum. Bu halkı insafsızların kucağına bırakmaktır. Bana göre; halkın oylarıyla göreve gelen her belediye başkanı ve onun emrindekiler “halkçı”dır. Halkçı olan da halkın hakkını savunur. Savunmak görevidir. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. İzmir belediyelerinin ister iktidara mensup, isterse muhalefete mensup olsun, tez elden denetimlere başlamalarını görmek istiyorum. Yoksa hiçbirine hakkımı helal etmiyorum.