Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Şiir Hikâyeleri’ Ahmed Arif’ten Orhan Veli’ye, Orhan Kemal’de Yahya Kemal’e Türk şiirinin ‘ha...

Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Şiir Hikâyeleri’ Ahmed Arif’ten Orhan Veli’ye, Orhan Kemal’de Yahya Kemal’e Türk şiirinin ‘has’ şiirlerinin hikayelerini ortaya koyuyor Haluk Oral’ın “Şiir Hikâyeleri” Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı. Doğan Hızlan’ın “edebiyat arkeoloğu” dediği Oral’ın kitabında şiirler ve hikâyeleri üzerinden bir tarih okuması yapabiliyoruz.1990 yazında Cahit Külebi’yi ziyaret ettiğimde, “Akşam Ahmed Arif’le yemek yiyeceğim, bize katıl” demişti. İstanbul otobüsüne yetişmem gerektiğini söyledim, “Umarım bir dahaki gelişimde” diye ekledim. Maalesef “bir dahaki” olmadı. Ahmed Arif’i 2 Haziran 1991’de kaybettik.” (s.65) Araştırmacı Haluk Oral, “Şiir Hikâyeleri” kitabında “Hasrettin Prangalar Eskittim” bölümünün sonunda “Pişmanlığım” ara başlığının altına yukarıdaki sözleri yazmış. Ahmed Arif’le buluşamamanın verdiği sıkıntı bir yana, şairin şiirini adeta atomlarına ayırarak incelemiş birinin böyle bir buluşmayı yaşamamış olması onun adına elbette üzücü. Şairin tek kitabının ilk baskısından itibaren yarattığı yankı, sonraki baskılarda yapılan hata ve değişiklikler tek tek aktarılmış. Yetmedi fotoğrafa atılan imzanın hatası da belirtilmiş. Oral, çok iyi bir iş yapmış. Zira, yanlışlar kağıda basıldıkça doğru kabul edilir oluyor. Elimizdeki hatalar listesi bize Ahmed Arif’i okuma kılavuzu da görüyor. Halim Şefik’in ‘Otopsi’ şiiri Kitabın “Orhan Veli, Yahya Kemal yahut Efsane’nin Öyküsü” bölümü de epey renkli anılardan oluşuyor. Ama beni daha çok ilgilendiren Halim Şefik Güzelson’la ilgili not. Oral, bu bölümü yazma nedenini şöyle anlatıyor: Bir sahaf dostumdan aldığım, içi gazete kesikleri, kartvizitler, elyazısı şiirler vs ile dolu bir dosya. Dosyanın sahibi de Halim Şefik (Güzelson). Dosyadan beş sayfa Orhan Veli’nin kendi elyazıyla şiirleri çıktı, bu şiirlerden biri de ‘Efsane’. Yıllardır bildiğim Yahya Kemal-Orhan Veli rivayetini tertemiz bir yazılmış bu şiiri görünce yeniden düşündüm.” Devamında Halim Şefik’ten söz eden Oral, bölümün sonuna “Otopsi” şiirini eklemiş. “Orhan Veli’ye ağıt” olarak yazılan şiiri okuyalım: Morgda açılınca kafatası Doktor beyler beyin gördüler İndirince tenkafesine neşteri Doktor beyler yürek gördüler Yürekte ne gördüler dersiniz Yürekte memleket gördüler Dünya gördüler Bir de dost gördüler Ama bu işte doktor beyler Doğrusu geç kaldılar Çok geç kaldılar Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı Kitabın en çarpıcı bölümlerinden biri de Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı eseriyle ilgili notları içeren bölüm. Konunun meraklılarına Cevdet Kudret’in hazırladığı baskıya bakmalarını mutlaka öneririm. Ancak Oral’ın sahaflardaki karşılaşmaları ve nihayet bu destanın eski harflerle yazılmış örneğine değinmiş olması çok ilginç. Okuyun, Türkiye’de bir eseri, yaşatmanın ve bugüne ulaştırmanın ne denli zor olduğunu göreceksiniz. Bu arada Nazım Hikmet’in zorlu hayatının geleceğe bıraktığı miras, onun tükenmeyişinin de sebebidir. Oral’a dönelim ne demiş: “Elimde destanın Osmanlıca elyazısı bir örneği daha var. Rüknettin Tutaş’ın torunundan aldım. Bu örneğin inanırlığını göstermek için biraz onu tanıyalım. Yaklaşık on yıl önce, bir sahaf dostumun dükkânında otururken içeriye yirmi yaşlarında, elinde Kemal Tahir’in dedesine imzaladığı kitaplarla genç bir kadın girdi. İlgilenmem üzerine çantasından fotoğrafları da çıkardı. Fotoğraflardan biri 1932’de Kemal Tahir tarafından dedesi Rüknettin Tutaş’a imzalanmıştı. Bir kitaptaki imza tarihi de 1970’ti; kırk yıllık bir dostluk. Bir de değişik şairlerin şiirlerinin yer aldığı bir defter vardı aldıklarımın arasında; destan 35 sayfa olarak bu defterin içine koyulmuştu.” Orhan Veli’nin Bella’sı ya da ‘Sere Serpe’ Garip şiirinin üç isminden biri olan Orhan Veli’in “Sere Serpe” şiirinin hikâyesi de ilginç. Meraklısının kitaba bakmasını tavsiye ederek kısa bir bölümü buraya alıyorum: Bella, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde işine son verilince İstanbul’a dönerek, annesiyle birlikte İstiklal Caddesi’ndeki Hacopula Hanı’nın çekme katında bütün Boğaz’ı ve Haliç’i gören bir daireye yerleşecektir. Bir buçuk yıl oturdukları bu evin konukları arasında Orhan Veli de vardır. Gelip bir köşede oturmakta konuşulanları sessizce dinlemektedir. Evde içki bulunmaması pek de sorun değildir Orhan Veli için, yarım saatliğine Lambo’ya gidip iki tek atmakta ve sonra yeniden köşesine dönmektedir. Orhan Veli öldüğü güne kadar sürdürecektir Bella’yı ziyaretlerini. Cenazesi kaldırılırken bir köşede ağlayan kadınların arasında Bella’nın bulunması hiç de şaşırtıcı değildir…” (s. 139)