Yusuf Akın, öncelikle kısa özgeçmişiyle dikkatimi çeken bir şair. B Yayın’dan çıkan “Renkli Aşklar Müzesi” kitabında...

Yusuf Akın, öncelikle kısa özgeçmişiyle dikkatimi çeken bir şair. B Yayın’dan çıkan “Renkli Aşklar Müzesi” kitabında şairle ilgili şu ifadeler yer alıyor: “1972’nin bir ekim sabahı Malatya’da nefes almaya başladı. Cennet İzmir’de nefeslenmeye devam ediyor. Serbest avukat”. Buna karşılık gürül gürül bir şiirle karşı karşıyayız. her şiirin bir renkle işlendiğini okuduğumuz kitap, şairin renklerle olan yolculuğunun devamının geleceğini seziyoruz ki bunu şairden de duyuyoruz. Sorularımıza söyleşi üstü şiirsel cevaplar veren Akın, “Harman yeri bir hayat, bir düğün, bir merasim, bir toplantı, bir miting gibi duygular. Bir an duraklatılmış ekran görüntüsü alınmış anlar müzedekiler. Akıp giden zaman ve insana dair görseller” diyor. Sözü Akın’a bırakıyoruz. -Kitabınızı elime aldığımda aklıma Özdemir Asaf’ın tabiriyle hızla kirlenen beyaz geldi. “Renkli Aşklar Müzesi”nde beyaza nasıl bir ahval düştü, anlatır mısınız?Renkli Aşklar Müzesi” beyazı arzularken, beyazı düşlerken; sepya’nın, gri'liğin, mor’un gerçekleriyle ve önümüze düşmüş eserlerini kaldırmakla görevli bir umudun beyazlık içerisinde bir kalpten yansımasıdır. Renkli Aşklar Müzesi'nin tümü beyaz kâğıtlara yazılıdır. Bu da biline... Beyaz kirlenmesin diye büyük/bütün derdimiz. -Şiirlerinizin renkliliği kadar, şiirlerdeki hareket unsuru ve çoğulluk dikkatimi çekti. Bu anlamda şiirlerinizi sinemanın en zorlu çekim sahneleri olan kalabalık karelere benzettim. Şiirinizin sinema ve fotoğrafla bağını kuracak olsanız ne söylersiniz? - Harman yeri bir hayat, bir düğün, bir merasim, bir toplantı, bir miting gibi duygular. Bir an duraklatılmış ekran görüntüsü alınmış anlar müzedekiler. Akıp giden zaman ve insana dair görseller. Ara Güler fotoğraflarındaki karakterler. Kuzey sineması gibi soğuk altında umudu beklemek. Kalabalıklar içinde biricik kalabilmenin sevinci... -Az önceki sorumdan devamla özellikle “Mor Renkli Doksanlar” ve “Lavanta Renkli Seksenli Yıllar” şiirleriniz sözün ettiğim kalabalığı ve hareketliliği en yoğun yansıtan şiirler. Rolü olan kimseyi ve hiçbir şeyi unutmamışsınız neredeyse. Peki, 1980’ler bitip 1990’lara geçerken renk birden değişti mi, siz değişimi nasıl hissettiniz? - 1980’ler Soğuk Savaş’ın son demleriydi. İnsanlar kutuplar arası bir alanda kapalılıklarını doğayla ve dostlukla tamir etmeye, açmaya çalıştıkları zamanlar. Biraz naif, biraz beklentili, biraz umutlu. 1990’lara gelindiğinde benim çocukluk ve ilk gençliğimle birlikte sanki dünyanın da ilk gençliği bitmiş şiddetli bir orta yaş krizi başlamıştı. Değişim; duygu ve güzelliklerin yerini birden hızlı bir sahiplenmeye ve acımasız bir sermaye/sömürü aşamasına geçişti. Değişim ve dönüşüm tüm dünyada insanî anlamda çok acılı, doğa anlamında tam bir yıkım oldu. -İzmir’de yaşıyorsunuz ve şiirlerinizde de İzmir yer alıyor. Şiir sevenler elbette kitapta görecektir; ama İzmir’in en çok hangi hali ve semti şiire yakışıyor sizce? - Güzel İzmir’in en çok; eşitlikçi ve özgürlükçü yolu benim için önemli ve seviyorum. Dünyanın en sosyalist kentlerinden biridir İzmir. En uçtan insanların aynı anda bir fotoğraf karesine girebileceği ve aynı anda bir şiir mısrasına düşebileceği kadim kent. İzmir’in her hali ve semti Renkli Aşklar Müzesi'dir.ERTAŞ’IN KONUKLUĞU’ -Biraz da şiirinizdeki müziği konuşalım. Örneğin Neşet Ertaş’ın şiirinize konukluğu var. Şiire doğru ilerlerken müziğin yoldaşlığı söz konusu mu, yoksa sessizliği mi tercih ediyorsunuz? - Müzeler sessizliğin mabetleridir. Müzede küçük bir ses çok yankılanır. Cennetten sızmış tek ses olan müziği, müzeye kaldırmadan duymak, hissetmek bahtiyarlıktır. Bozkır’a, Ege’ye, Doğu’ya müzik eşliğinde bakmak muhteşemdir. Neşat Ertaş iyi bir yol arkadaşıdır. Bütün müzik ustalarıyla müze gezmek büyük keyiftir. -“Karanlık Dehlizler” şiirinin adı kadar atmosferindeki ışıksız hava dikkatimi çekti. Örneğin, “Şehrin erkekleri, tuzlu bir güç gösterisi adına dikilen piramit/işçilerine benzer” diyorsunuz. Görkemli olduğu kadar ürküten bu tezadı işlerken işaret ettiğiniz bir umut göremedim. Özellikle bu şiirinizde neden kapalı/karamsar bir tutum sergilediğinizi anlatır mısınız? - Müzenin içindeki en karanlık nokta, en ışıksız yer güneş ışığında bozulma ihtimali olan güçsüz eserlerin sergilendiği bölümdür. Aslında müzenin içindeki en berbat eserleri dışarı atma alnında büyük umut barındıran “Karanlık Dehlizler” müzedeki gereksizler ve ilk bozulup atılacakların listesidir. Müzeyi boğacak nemden kurtulmak anlamında bir yol haritasıdır. -Eklemek istediğiniz bir husus varsa seve seve yer veririz. -Çok teşekkürler. Yakında yayınlanacak olan Mor Böğürtlen Müzesi, Renkli Aşklar Müzesi'nin doğal eserlerinin sergilendiği cam bölgedir. Kırılması çok kolay camlardan olduğu için; sevgiye, umuda, cesarete ve adalete acil ihtiyaç anında “ Camı kırınız” çağrısıdır. Çağın imdat çekicidir, Mor Böğürtlen Müzesi…. Yusuf Akın, Renkli Aşklar Müzesi, B Yayın, 2021 Kitaptan Barut Rengi Yüzler Sabır ormanına çökünce bir meczubun ateşi… Yıktığın her şeyi toplamak zor… Ağrılı diş gibi yerinden oynamış umutlar. Sevmek istediği cüzzamlı, barut rengi yüzlerin gülümsemesi… Atlı bir savacı gibi… Savurgan duygular elçisi. Verdiğin sözlerin ardından gelen yamaç düşler. Kayıp bir geçmişin iz düşümleri… Haykırdığında seni duyacak sandığın. Yığınlar. Toplum adlı asalaklar şürekâsı. İnfaz edilmiş adaksız yeminler. Üç gün hesabıyla kurtuluş programları… Programlı hayat sahipleri… Geleceğe dönük hevesli beklentiler yumağı. İçine düştüğüm azap yolu. Birliktelikler. Kaçmaya çalıştığın soytarı kılıklı. Sokak efsaneleri. Saygıda kusur edilmeyenler. Papyonlu. Çağdaş tapınakları kâra güdülenmiş keşişleri. (…)