Edebiyatçı hayatı yaşananları yazar, gazeteci ölümden, ölüme dair yazar. Hiç ölmeyecek...

Edebiyatçı hayatı yaşananları yazar, gazeteci ölümden, ölüme dair yazar. Hiç ölmeyecek gibi çlüm üzerine konuşmayız aslında, ölen üzerinden kendi ölümümüzü düşlemler, kesinliğini kabullenir ve ölüm öncesini konuşarak hayata sığınırız. Sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı imgelerle hatırlar, anılarda yaşatırız. Fotoğraflarına sadece bakarız. Öldüklerinden bir kez daha emin olmak için. Sonra hatırlamaya, konuşmaya başlarız. Hayatlarını onların. Ve haliyle hayatta olduğumuzu konuşuruz. Ölenlerin fotoğraflarına bakmak bir açıdan bakılırsa egoizmdir. Hasta ve hastalıktan ölmesi kuvvetle muhtemel bir insanın, hastalığın izleri ve etkisi açıkça görülen fotoğraflarına empati ile değil, ilgi ile bakarız. İnceleriz. Kendimizle karşılaştırırız. Bizde herşey normal olduğu için tek aklımıza gelen söz ben iyiyimdir. Ama sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı öldüklerinde o son haliyle hatırlamayız. Eski güzel günlerdeki fotoğraflardaki halleriyle aklımızda kalırlar. Bu estetik bir kaçınmadan çok, hepimiz için geçerli bir olasılığı ve aynı anda kesinliği unutmanın, ertelemenin etkisiyledir. İNSAN DUYGULARIYLA VAR Aşırı hassas kişilik yapısı psikoloji alanında yeni yeni konuşulmaya başlanan bir konu. Henüz bilimsel olarak kanıtlanmış olmasa da bazı insanların diğerlerine göre daha hassas ve duygusal olduğu, dış dünyadaki uyaranları daha yoğun hissettiği, empati becerilerinin çok daha fazla olduğu ve bu özelliklerin doğuştan getirildiğine dair çalışmalar mevcut. Yani vijdanınız nasıl olduğu bilinsede kayıtsız şartsız herşeyi ortaya koyan hiç hesapsız insanların tükenimi kolay olmaz. Bu duygu dünyasına sahip insanların enerjileri hep etrafa yansır. Her ne kadar duygularını yoğun yaşamak içten samimi ve olması gerektiği gibi olsada, kişinin kendisini zamanla yorabilir. Şahsen hassas bir insan olarak, insanların hislerini çoğunlukla kendim yaşıyormuşum gibi hissediyorum, aşırı derece gelişmiş empati duygusu filmlerdeki gergin ve korku sahnelerini izlemekten çekinmiyor, fakat duygu yüklü bir filmi izlemeye dayanamıyorum. hakkımda yapılan yıkıcı eleştirilere, karşı tarafın haksız da olduğunu bilsem kısa bir süre üzülüyorum, yatmadan önce ne olursa olsun kendime sessizlik zamanı ayırma ihtiyacı hissediyorum. Kafamdaki önceden cevapladığım soruları süzgeçten geçiriyorum. GÜÇLÜ GÖRÜNMEK Hassas olan bir insan, çok erken yaşlardan itibaren, hatalı olduğunu ve yanlış özelliklere sahip olduğunu düşünmeye başlıyor. Buna yaşanmışlıklar sebep fazlasıyla. Belli bir zaman sonra kendini olmadığı bir insan gibi göstermeye çalışırken, üzülse bile güçlü görünmeye, duygularını paylaşmamaya yani hassasiyetlerini gizlemeye çalışıyor. Bu da mutsuzluğu ortaya çıkarıyor. Onun sonrası ne oluyor biliyor musunuz? Bir geçiş yaşanıyor ve kişi artık gerçekten güçleniyor. Adeta yaşanılan haksızlıklar ve adaletsizlikler o kişiyi adeta donanımlandırmış oluyor. Ölümlere üzülüp ölmüşlerimizi anarken, unuturuz bir hiç uğruna kalbini kırdığımız insanları veya egomuz müsade etmez gerçekleri görmemize. Oysaki hep demişimdir 60-70 yıl yaşadığımız şu göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısa hayatta, güzelliklere yer vermek gerek. Nedensizce tartışmaların meydana getirdiği olumsuzlukları itmek lazım gönlümüzün tersiyle. Hayat bir sofradaki çeşitli tatlara benzer acı da vardır, tuzlu da tatlı da ve bunların hepsinin sebebi de.