Geçen hafta size de hem zaman hiç geçmiyor hem de çok hızlı geçiyor gibi geldi mi?

Geçen hafta size de hem zaman hiç geçmiyor hem de çok hızlı geçiyor gibi geldi mi? Bazen sanki hiçbir şeye yetişemiyormuş bazen de sanki gereğinden çok daha fazla işinizi bitirmişsiniz gibi hissettiniz mi? Benim için tam olarak böyleydi... O zaman bu hafta nelere yetişebiliyoruz, nelere geç kalıyoruz ya da nelere yetişirken neleri gözden kaçırıyoruz diye düşünelim mi? Herkesin farklı öncelikleri ve bakış açısı farklı olsa da insan en çok kendine geç kaldığını düşünür oysa geç kaldığımız zamanın ta kendisi! Eksik bırakılan her iş, yarım kalan her film ya da kitap, gidilmeyen ve ertelenen her buluşma telafisi en mümkün olan şeylerken zamanın hiçbir telafisi yok. En kıymetli şeyi ne kadar da hoyratça harcıyoruz. Bu aralar herkesin dilinde ‘Zamanı kaçırmak’ diye bir söylem var ama sadece söylem. Bunu söyleyenlere baktığımda kimisi evlilik için, kimisi çocuk için, kimisi iş değiştirmek için, kimisi ev ya da araba sahibi olmak için kullanıyoru bu cümleyi; peki ya mutluluk? Herkesin mutlu ol(a)mamaktan şikayet ettiği ama mutluluğu nesnelere ya da insanlara bağladığı bir dünya düzeninde pek de karşılık bulmuyor sanki ‘Zamanı kaçırmak’ cümlesi... İndanın içinde taşıdığı şeydir mutluluk; hem de herkese ve her şeye rağmen! Evet, her şeye rağmen... Sorunsuz, mükemmel, sıkıntısız hayatlar isteyerek mutluluğu yakalayabileceğimizi sanıyoruz çoğu zaman. Hele ki içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar da düşünülünce “mutluluk=para” denkleminin içinde sıkışıp kalan bir çok hayat görebilirsiniz etrafınızda. Aslında doğru da bir denklem ama ne kadarı? Kimseye ihtiyaç duymadan ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek kadarı sizi mutlu ediyor mu yoksa hep daha fazlası diyerek ihtiyacınız olmayan şeyleri de olmazsa olmazınız mı yapıyorsunuz?Yetinmeyi bilir misin sana verdiği kadarıyla hayatın?’ diye nasıl da güzel soruyor şarkıda... Hayat size içinizden verdiklerinizi geri dönüştürüp veriyor aslında; yani yetmiyorsa size hayatın verdikleri demek ki güzel, faydalı şeyler vermemişsiniz hayata kendinizden. Suçlamak en kolayıyken ve hayatın karşınıza dikilip tokat gibi söyleme lüksü yokken neden mutsuzluğun nedenini kendinde arasındı ki insanoğlu... Bu hafta bir köşeye çekilip düşünmek için biraz vakit yaratın kendinize ve şunları sorun: “Hayatımda sahip olmadıklarım gerçekten ihtiyacım olan şeyler mi? Hayatımda sahip olduklarım, olmadıklarımdan daha mı yetersiz? Bir tercih hakkım olsaydı sahip olduklarımla olmadıklarımı değiştirir miydim?” Bunlara yanıtınız ‘Evet’se bir an bile düşünmeden her şeyi olduğu yere bırakıp yeni bir hayatın peşine düşün! Ama yanıtlarınız ‘Hayır’sa sahip olduklarınızın kıymetini bilin! İşte bunun için zamanı kaçırmayın; kaçan zamanın kıymette telafisi yok... Şimdi kahvenizi yudumlarken, kıymet verdiklerinizi düşünün ve kendi kıymetinizi görün; görün ki kendinize biçtiğiniz değer, hep suçladığınız hayatı azad etsin.