Bazen isyan edesim geliyor. İnsanların duyarsızlıklarına, boş vermişliklerine ve de in...

Bazen isyan edesim geliyor. İnsanların duyarsızlıklarına, boş vermişliklerine ve de insan olduklarını unutmalarına. Sadakat, vefa, hoşgörü hak getire... İhtiyacı olduğunda hep yanında olduğunuz, sizden yardım istemesini beklemeden yardımına koştuğunuz insanlara ihtiyacınız olduğunda, sizden köşe bucak kaçtığını görmek yüreğinizi kanatır. Bugünün yarını da olduğunu unuttu kimileri. Para ve makamın süreksiz rahatlık sağlayacağını sandı. Mevlana ne güzel söylemiş. “Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, malına güvenme bir kıvılcım yeter. Rabbine güven "O" her şeye yeter.” Ben de haddim olmayarak şunu eklemek isterim: ‘Makamına güvenme devran her an döner.’ Çok değer verdiğim bir dostum şunu demişti: “Koca Roma İmparatorluğu dolandırıcılara prim verdiği için çöktü.” Mağdurun değil, mağdur edenin yanında saf tutulmasının olağan hale geldiği imparatorluk çöküyorsa, toplumların çöküşü kaçınılmaz olur. Suçlunun arkasında durmak, onu korumak bana göre aynı suça ortak olmaktır. Bize iyilik yapanları unutmaz, bunu çevremize aynı şekilde yansıtırsak toplumda hoşgörü, sadakat ve en önemlisi vefa duygusunu yaygınlaştırmış oluruz. Bu da çok zor değil bence. Üstelik para pul da istemiyor. Uzun bir zaman önce okuduğumda beni etkileyen çok duygulandığım, günlerce etkisinde kaldığım bir hikâyeyi yazmadan geçmek istemedim. Bu hikâye eşine vefayı anlatsa da yaşam süreci içinde yaşadığımız insanlara da indirgeyebiliriz. Bir sabah, erken bir saatte, yaşlı bir adama sokakta yürürken bir bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış. Etraftakiler hastaneye götürmüşler. Hemşireler, röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler. Yaşlı adam biraz huzursuz olmuş; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. "Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah saat 09.00'da birlikte kahvaltı etmeye gidiyorum, gecikmek istemiyorum" demiş, yaşlı adam. Bunun üzerine, Hemşire "Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" demiş. Yaşlı adam üzgün bir ifade ile: "Ne yazık ki eşim alzheimer hastası hiçbir şey hatırlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş. Hemşireler hayretle: "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz? Biraz gecikseniz ne olur ki? " diye sormuşlar. Adam, buruk bir sesle "Evet, o beni tanımıyor, ama ben onun kim olduğunu hala biliyorum", demiş... Kısacası “Gerçek dostlar yıldızlar gibidir. Onları göremeseniz de onlar hep bulundukları aynı yerdedir.” İzmir’de huzuru bulacağımız yerleri tanımak da var Aktüel Panorama dergisini hazırlarken görmüştüm Uzay Kampını. Ege Serbest Bölgesi sınırları içinde. Bölge Müdürü Şenay Satoğlu ile yaptığım röportaj yolumu bu muhteşem yere düşürmüştü. Kendinizi orada uzaya çıkmış gibi hissedersiniz. Oradakilerin ilgisi ve bilgisi size gezi zamanınızın nasıl geçtiğini unutturuyor. Çocuklar gurup halinde orada kamp yapıyor. Önceki gün, kapılarını bugünden itibaren yeniden açacak Westpark’taki Fantastik Akvaryum’u gazeteci arkadaşlarla gezdik. Üstümde yüzen balıkları görünce kendimi denizin dibinde balıklarla iç içe his ettim. Süper bir proje gerçekleştirmişler. Düşüneni, yapanı, yaşatanı kutlamak lazım. Değişik su canlılarını gördük. Sadece fotoğraflarda gördüğüm değişik türden balıkları, denize girdiğimde ayağıma batan deniz kestanelerini de. Gidip görmenizi tavsiye ederim. Sonsöz “Sevmek, gönül almak, ince düşünmek, güzel konuşmak, halden anlamak, düşeni kaldırmak, ağlayanı güldürmek… Hep bedava biliyor musunuz?” Farid Farjad