Korona virüs pandemisi, hayatımızda birçok değişiklik yaptı. Bir yıldır virüs ile boğuşurken, diğer yandan da her kesimden seslerin yükseldiği herkesin doktor ve siyasetçi olduğu günleri yaşamaya başl...

Korona virüs pandemisi, hayatımızda birçok değişiklik yaptı. Bir yıldır virüs ile boğuşurken, diğer yandan da her kesimden seslerin yükseldiği herkesin doktor ve siyasetçi olduğu günleri yaşamaya başladık. Bir de yeni bir akımın belirtilerini yaşıyoruz “bilimsellik akımı” adı altında. Herkes doktor olmuş; hatta korona virüs noktasında Türkiye’de yeni halk uzmanları çıkmış… Doktorlardan daha fazla bildiğini iddia eden insanlarımızın sayısı az değil. Bir şeyleri yazmak ve belirli noktaları harekete geçirmek için belirli bir uzmanlık alanına ve bilgi birikimine haiz olmak gerekir. Sosyal medyada her kafadan bir ses çıktığı ülkemizde doğru bildiklerimizi de şaşırtıyorlar… Bazı politikacılar da sosyal medya haberlerine önem veriyor. Tüm bu unsurları bir araya getirdiğimizde etki ve tepki yaklaşımı dengelenmesi gerekliliği çok açıktır. Herkes üniversite mezunu değil. Bir insanın her şeyden anlaması, her şeyi en iyi kendisinin bilmesi mümkün mü? Zannederim bizde mümkündür. Bazı noktalarda çekinmeden her konuda ahkâm kesmeyi iyi biliriz… Ülkemizi iyi analiz etmek lazım; son yıllarda üretmeyen ama eleştiren bir kültür yarattık. Memnuniyetsizlik had safhada, kimse kimseyi beğenmiyor. Türkiye’de cumhurbaşkanı, bakan, milletvekili, adliye kararlarını, öğrenci okulunu beğenmiyorlar. Ülke için yapılan çok ciddi yatırımları bile beğenmeyenler var aramızda… Küresel salgının ateşi altında kavrulmak yalnız siyasetçiler dolayısıyla da partiler birbirini içi dolu olmayan, itibarsızlaştıran söylemler hususunda burun kıvırmasınlar; ülkemizde var olan itibarsızlaştırma söylemlerin aktörleri bazı siyasetçilerdir. Bir siyasi parti genel başkanı, İzmir de sokağa çıkma kısıtlaması olduğu günde Çiğli de toplu tramvay temel atma töreni düzenliyor. Bu cesareti gösteriyor. Siyaset, birinin “ak” dediğine diğerinin “kara” demesi midir? Törende insan sağlığı için fiziki mesafede hiçe sayılmıştır… Bu kısır ve yıkıcı döngü artarak devam edecek. Korona virüsün ateşi yükseldikçe itibarsızlaştırma söylemlerinin de ateşi aynı doğrultuda yukarıya çıkıyor. Nitelikli eleştiri kültürünün oluşması pek mümkün görünmüyor; İnsanoğlu zaman zaman çeşitli hatalara düşen bir varlıktır. Yanılgılar, hatalar, bilinmezlikler hepsi bir araya geldiğinde bir süre sonra işlerimizin çıkmaza girdiğini acı bir şekilde tanıklık ediyoruz. Hiçbir insan hata yapmaz, yanılgıya düşmez, diye bir şey söz konusu değildir. İnsanın yetki kabiliyetinin bir sınırı vardır. Yeter ki inadına bir şeyler yapılmasın… Başta siyasetçilerimiz ve gençliğimizin kültür seviyesini yakalamış olmamız gerekir. Bu kültür, her konuda olabilir; edebiyat, tarih, spor, güncel olaylar vb. gibi her bir konuda fikir beyan etmek için de bilgimizin olması gerekir. Bilgisiz fikir beyan etmek, sadece boş konuşmaktır... Günümüz gençliğinin ve siyasetçilerinin örnek olması gerekirken, boş ve hakaret sözleri izliyoruz. Eleştireyim derken, hakaret sözleri bazı yanlışları beraberinde getiriyor… Kimsenin bir başkasına hakaret etme, onu küçük düşürme gibi bir hakkı ve haddi yoktur. aslında sözün de haddi vardır. Bilginin saygıyı hak eden bir değeri vardır. İnsan saygı duydukça saygı görür. Rahmetli Süleyman Demirel; “Bir siyasetçi ne söyleyeceğini değil, ne söyleyemeyeceğini iyi düşünmelidir” derdi…