İçimizden 2. dalga korkusunu atamasak da “Kovit 19” denilen virüsün yol açtığı yasaklı günleri yavaş yavaş geride bırakıyoruz. Adına “normalleşme” denilen bu süreçte büyük bir ihtimalle haziran ayınd...

İçimizden 2. dalga korkusunu atamasak da “Kovit 19” denilen virüsün yol açtığı yasaklı günleri yavaş yavaş geride bırakıyoruz. Adına “normalleşme” denilen bu süreçte büyük bir ihtimalle haziran ayında pek çok kısıtlamadan kurtulmuş olacağız. Fakat toplumun çok büyük bir kesimi öyle büyük yaralar aldı ki, hayat ne kadar normale dönerse dönsün yaraların sarılması kim bilir ne zaman sona erecek? Kesin olan bir tek gerçek var, aklı başında herkesin dillendirdiği gibi yeni dönemde “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” Zaten olmamalı da… Mesela… Benim en çok takıldığım konulardan biri özellikle tarımsal ürünlerin etiketlerinde yaşanan tezattı. Üretici bırakın para kazanmayı, maliyetini bile çıkartmaktan uzak fiyatlar yüzünden ürününü çürümeye terk ederken tüketicinin aynı ürüne fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalmasından söz etmeye çalışıyorum. Belli ki pek çok üründe hem üreticinin de, tüketicinin de canı yanarken aracılar ceplerini doldurdu. Oysa üretici, o aracıya mahkum olmasa böylesine büyük bir mağduriyetin kurban olur muydu? İşte bu noktada “kooperatifçiliğin önemi” bir kez daha gözler önüne serildi. Üretici birlik olsa, alın terini kooperatifler aracılığı ile pazarlasa marketlerde karşımıza çıkan o fahiş etiketler ortaya çıkar mıydı? Nitekim kooperatifler aracılığı ile ürününü pazarlayan üreticilerin aracının oyuncağı olan üreticilere oranla ne kadar rahat olduğunu bilmeyen yok. Demek ki tek çare üreticinin örgütlenmesi ve kooperatif çatısı altında birleşmesi. Üstelik bu model sadece üretici için değil, küçük esnaf için de geçerli. Bakkallardan basit bir örnek vereyim size. Bugün bir zincir marketten 4 liraya aldığınız bir makarnayı, mahalle bakkalınızdan 5 liradan aşağı alamıyorsunuz. Neden? Çünkü o zincir marketlerin satışa koyduğu ürünleri, direk üretici firmalardan alma şansı var. Üstelik yüzlerce mağazalık yüklü siparişler verdiği için hem fiyatta, hem de ödemede müthiş bir avantaj elde ediyor. Hatta şartları bile kendileri belirliyorlar. Bakkal ise aynı malı fabrika yerine kapısına gelen toptancıdan, ya da Gıda Çarşısı’ndaki bir tüccardan almak zorunda. Yani fabrika ile mahalle bakkalı arasına illa ki bir aracı giriyor. Aracının karı kime yansıyor? Doğal olarak tüketiciye. Şimdi, güya esnafın sesi olan o meslek odaları, federasyonlar, adına TESK denilen Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu, her iş kolu için “tüketici kooperatifleri” oluştursa aracılar ortadan kaldırılmış olacak. Bundan kazanan sadece tüketici değil, zincir marketlerle rekabet şansı bulan esnaf da kazanacak. Geçtiğimiz günlerde esnaf örgütlerinin üyelerinin çıkarlarını korumaktan çok uzak olduğunu yazınca, bazı başkanlar alınmış. Kameralar karşısına geçip kredi diye ağlayan beyefendilerin yapacak başka bir şeyleri yokmuş. Böyle bir girişimde bulundunuz da, karşı çıkan mı oldu?