Stres, sinir, depresyon, aşırı kaygı ve öfke... Çağımızın en büyük sorunları arasında yer alıyor. Son zamanlarda gözümü her köşe başında yaşanan tartışmalar ve kavgalar çarpıyor. Medyada gördüklerimiz...

Stres, sinir, depresyon, aşırı kaygı ve öfke... Çağımızın en büyük sorunları arasında yer alıyor. Son zamanlarda gözümü her köşe başında yaşanan tartışmalar ve kavgalar çarpıyor. Medyada gördüklerimiz ise cabası! Peki, neden bu hale geldik? Uzun zamandır yaşadıklarımız mı bizi bu hale getiren, biriktirdiklerimiz mi yoksa baş edemediklerimiz mi? Biz kalıbımıza sığamazken yaşadıklarımızı hafızamıza sığdırma çabamız mı? Ya da bu yaşadıklarımız yepyeni bir başlangıç mı? Her doğum sancılı olur derler... Sancısını çekmeden sevinci kucaklayamazsın... Hayatın kuralı bu! O yüzden bir de şu açıdan bakmak lazım yaşadıklarımıza, bu yaşadığımız stres, sinir, depresyon, kaygı ve öfke yeni bir doğumun habercisi mi bizler için? Belki de güzel günler, harika bir gelecek yakında. Kim bilir, belki yarın yemyeşil bir dünyaya açarız gözlerimizi... Kuşlar hiç olmadığı kadar yüksek sesle öter... Sonra insanlar yeniden birbirleriyle kucaklaşır... Kim bilir, belki biz de sevinci kucaklarız... NEDİR BU ÖFKE? Son günlerde buna kafayı gerçekten taktım... Yazımın ilk bölümünde sizinle düşüncelerimi paylaştım. İkinci bölümü ise bilimin ışığında değerlendirmek istedim. Oturdum, araştırdım: Nedir bu öfke? “Öfke; herhangi bir saldırı, tehdit ya da engellenme durumunda hissedilen, vücutta fizyolojik belirtilerle birlikte gözlenen temel bir duygudur. Tehlike anında, sinir sistemi kortizol (stres hormonu) ve adrenalin hormonları salgılar. Bu hormonlar sayesinde beden “alarm konumuna” geçer. Kalp atımı hızlanır, kaslara doğru kan akışı hızlanır, kalp atım hızı, kan basıncı ve nefes alıp verme artar, vücut sıcaklığı yükselir ve terleme gözlenir. Vücut tehlike karşısında savaşmaya hazır hale gelir. Sinir sisteminin verdiği bu tepki Savaş-Kaç tepkisi olarak adlandırılır ve otomatik olarak devreye girer. Beden ve zihin gündelik yaşamdaki olayların ne denli tehlike yarattığını ayırt etmekte zorlanır; içsel ya da dışsal tehlikeye dair sinyalleri aldığında “Savaş-Kaç” tepkisini devreye sokar. Bir terfi anında ya da teslim tarihi yaklaşmış bir işle alakalı olarak, vahşi bir yırtıcının yaklaşma anındaki gibi davranır. Dolayısıyla sık sık tetikte olması gerekir. Yaklaşan “tehlike karşısında” hayatta kalmak için bedensel, duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak alarm sistemini çalıştırır. Sürekli tetikte olmak ve tehlike ile baş etmeye çalışmak uzun vadede oldukça yorucu hale gelmeye başlar ve işlevselliği azaltır. Birey, rutin işlerini sürdüremez hale gelebilir. Hayati bir alarm sistemi, çok fazla kullanıldığında işlevi bozan ve psikolojik iyilik halini olumuz etkileyen bir konuma ulaşır.” Ben demiyorum, uzmanlar diyor... Ne olursa olsun, biraz kendimize hakim olmakta yarar var. Hem ne demiş Sertab: Of, bu ne sinir, bu ne öfke! Aman bir telaş, bir acele, Herkes birbirini boğacak. Bu gidişle sonumuz ne olacak? Kimi takmış alaturkaya, Kimi batıdan şikayetçi. Ne var sanki bunda kızacak, Dünya hali bu gelip geçici. Hişt hişt, sakin ol, sinirlerine hakim ol! Hişt hişt, sakin ol, sinirlerine hakim ol!