Bu yıl bölgemiz de ülkemiz de geçmiş son 7 yıla oranla çok daha fazla yağış aldı. Özellikle kar diğer yağış türlerine oranla, toprak katmanlarını suyla besleyen, yavaşça alt tabakalara emilimi sağlaya...

Bu yıl bölgemiz de ülkemiz de geçmiş son 7 yıla oranla çok daha fazla yağış aldı. Özellikle kar diğer yağış türlerine oranla, toprak katmanlarını suyla besleyen, yavaşça alt tabakalara emilimi sağlayan çok daha sağlıklı bir tür olarak topraklarımızı suya doyurdu. Ülkemiz her tarafından barajların doluluk oranlarına ilişkin olumlu haberler geldi. Bu durumun bizi şaşırtmamasını dilerim. İklim verileri, alınan tüm tedbirlere rağmen kritik durumu sürdürüyor. Şu an Sibirya üzerinden ülkemiz enlemlerine inmiş soğuk havanın çok uzun süre devam etmeyeceği, bahar ayları ile ısınan havanın tekrar mevsim normalleri üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor. Bu da hızlı buharlaşmayı tetikleyecek. Topraklar ve su rezervleri yeniden ve hızlı şekilde su kaybedecektir anlamına geliyor. Şu anda Sibirya üzerinden ülkemize inen soğuk hava akımı hakkında da, üst enlemlerde eriyen buzulların kutup denizlerinde ısı düşüşüne etki edecek ölçüde olduğu açıklanıyor. Kutuplarda eriyen buzullar hızla okyanus sularına karışıyor ve kuzey denizlerini soğutuyor. Ancak soğuyan denizler, kutuplardaki buzul kaybını veya yağış oranını etkilemiyor. Havalar aynı hızla ısınmaya devam ederse, yazların çok daha uzun, sıcak ve kurak geçeceği, kışların çok kısa olacağı öngörülüyor. Karbon emisyonlarının azaltılması, iklim verilerinin iyileştirilmesi hakkında alınan uluslararası tüm kararlara rağmen, halen küremize ciddi miktarda zarar vermeye devam ediyoruz. Bu yılın faydalı yağışları bizi yanıltmasın. Suyumuz yine ver her zamankinden kıymetli ve hatta tehlikede olacak. Sağlıklı tatlı su kaynaklarının giderek azaldığı, dere göl ve akarsuların kirletildiği günümüzde, orta doğuda şimdiden su krizi ilk sinyallerini göstermeye başladı. Yağışların yetersiz olduğu bölgelerde suya bağlı gerginlikler tırmanıyor. Kaynaklarımızı çok doğru kullanmalı, yaptığımız kirliliğin mümkün olduğunca çabuk önüne geçmeliyiz. Kuruyan göllerimiz, atık suları deşarj ettiğimiz derelerimiz konusunda bir şeyler yapmak zorundayız. Tarım ve Çevre Bakanlıkları, Devlet Su İşleri, sanayiciler ve belediyelerin iştiraki ile su politikalarımızı güncellemek, hatta acil eylem planı oluşturarak yürürlüğe koymak için geç bile kalındı. Farkında olmak istemediğimiz bir büyük kriz kapımız önünde. Medeni ülkelerin ileri biyolojik arıtma sistemleriyle, kirli kanalizasyon sularını ikincil kullanım sahalarında tekrar ve tekrar değerlendirdiklerini, önceki yazılarımızda da paylaşmıştık. Kanalizasyondan deşarj edilen sular arıtılarak, ikincil kullanım sahaları olan, sanayi sitelerinde ve tarımsal sulamada tekrar kullanılıyor. Bizler bu teknolojilerden ve alt yapı sistemlerinden halen çok uzaktayız. Bunun yerine Büyükşehirlerde, yüksek hacimli binalarda su hasadı şeklinde, suyun doğal sirkülasyonuna müdahale eden ve bu nedenle verimliliği tartışılan, çok da büyük etkisi kaydedilmemiş sistemler kurmaya çabalıyoruz. Yer altı ve yer üstü tatlı su rezervlerini korumak, tatlı su rezervlerinin kirletilmesini önlemek, kirlettiğimiz suları arıtmak, kayıp ve kaçak oranlarını kontrol altına almak gibi hayati başlıklarda neredeyse çağ dışı durumdayız. İklim değişikliği ile mücadeleye bir bütün olarak bakmalı, bu mücadelede, karbon salımın önlenmesi hususunda verdiğimiz önem kadar oksijen ve yağmur depoları olan orman alanlarımıza da ehemmiyet vermeliyiz. Ormanlarımız ve ağaçlık alanlar hiç olmadığı kadar saldırı altında. Bu konudaki gayretimiz de bir o kadar yetersiz. Hatalarımızdan döndüğümüz an zannettiğimizden geç olabilir.