Önceki yazılarımızda, imar kanunlarını çiğneme eğilimlerimiz ile yapılaşma, betonlaşma sevdamızı incelemeye çabaladık. Toplumumuzda en çok hoş görülen illegal sektör, imar ve inşaat sektöründe dikkati...

Önceki yazılarımızda, imar kanunlarını çiğneme eğilimlerimiz ile yapılaşma, betonlaşma sevdamızı incelemeye çabaladık. Toplumumuzda en çok hoş görülen illegal sektör, imar ve inşaat sektöründe dikkati çekmektedir. 2 kat müsaadesi verilen yere 4 kat bina yapmak arzusu, inşaat malzemelerini bilimsel verilerin dışına çıkarıp yapıyı ucuza getirmek sevdası, yasaklı yerlere inşaat yapmak çabası, yaptığımız ettiğimiz kaçaklara af beklentisi şeklinde uzayıp giden bir listemiz var. Ya imar kanunu tamamen değiştirmeli ya da bu düzenlemeye ilişkin hukuki cezaları ve yaptırımları artırmak mecburiyetindeyiz. Neden sürekli delinmeye, çiğnenmeye eğilimli bir İmar Kanunumuz var, sorgulamak zorundayız. İmar Yasası’nın yürürlükteki hükümleri niçin halkımız da kabul görmüyor. Gelir seviyesi fark etmeksizin toplumda kaçak ve usule aykırı yapı eğilimi nereden kaynaklanıyor. Belediyelerin, devletin, hükümetlerin bu devam eden oyunda payı nedir? İnsanlar neden kaçak yapı yapmak zorunda bırakılıyor? Emlak, inşaat ve rant sektörü nereye gidiyor? Koruma kanunlarını çiğnemekteki ısrarımız nedir? Şehirlerimiz neden yaşanmaz halde? Bugün güncel yaşantımızda, parkı, bahçesi, kaldırımı olmayan trafik keşmekeşinde, aslında her biri betonlardan tabut gibi dikilmiş bloklarda ölümü bekliyoruz. Şimdi 11 ilimize mezar olan depremin, henüz molozları alandan kaldırılmadan, unutmak eğilimindeyiz. Oysa bugün İzmir’i, Alsancak’ı, Güzelyalı’nın çin setlerini, Karşıyaka’yı Bostanlı’yı Bayraklı’yı Çiğli’yi konuşma günüdür. Bugün İstanbul depremini, Bursa’yı konuşma günüdür. Bugün hatalarımızdan acılarımızdan ders çıkarmak, tedbir almak, yanlışlarımızı düzeltmek, önlem almak zamanıdır. Bugün şehirlerimizi doğru planlamak ve o sağlıklı planlara başlamak günüdür. İmar kanunları ile sorunumuz her ne ise çözmek durumundayız. 3194 sayılı imar kanunu geçici 16. Maddesi ile 2018 yılında hayatımıza giren, İmar Barışı, bu ülkede bir daha asla gündeme gelememelidir. Bir daha böylesi bir yasanın teklifi bile konuşulamamalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde telaffuz edilmeyen bu çağ dışı uygulamalar, ülkemiz gündeminden çıkmalıdır. Yasaların neredeyse zengin ve güçlü kimselere delebilme imtiyazı sunduğu algı, tümden ortadan kaldırılmalıdır. İnsanlar konut sahibi olacaksa, o konuta, kaçağa gerek kalmadan ulaşabilmeli, yaşam alanları, çevresi ile uyumlu, planlı ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulmalıdır. Gündemden çıkardığımız “şehir plancılığı” yer altı ve yer üstüne dair, tüm boyutları ile yaşam alanlarımıza geri kazandırılmalıdır. Konut üretimini tetikleyen, bireylerin çok sayıda konut sahibi olma arzusu engellenmeli, bir kişinin maliki olduğu sayısız konut stokları vergi düzenlemeleri ile cazibe dışına çıkarılmalıdır. Bir kişinin sahip olabileceği ilk 2 konuttan fazlası için vergiler katlanarak artmalıdır. Hiçbir barınacak mülkü olmayan kişilere yaşamsal temel gereksinim olan barınma imkanı tanınmalı, bu temel gereksinim erişilebilir hale getirilmelidir. Büyükşehirlere göç ile gelen yığılmanın önüne geçmek amaçla, kırsal yaşam alanları, ulaşım, altyapı, eğitim ve sağlık olanakları gibi önemli eksiklikler giderilerek cazip hale getirilmelidir. İnsanlarımızda turizm tesisi kullanmak yerine, beğendiği, hoşlandığı her lokasyonda konut edinmek algısı olagelmiştir. Turizme dayalı alanlarda, turizm geliri elde edilmesi planlanmış bölgelerde bu eğilimin tamamen önüne geçilmelidir. Özellikle kıyı yerleşkeler, doğal ve tarihi koruma ilkeleri ile koruma bölgeleri ilan edilmiş alanlar olmalarına rağmen, yazlık konut üretimi uğruna sistematik olarak katledilmekte, yazlık villa üretimine harcanan turizm geliştirme alanlarında turizmden söz edilememektedir.