‘İnsanın acısını insan alır’ demiş yazar Şükrü Erbaş. Bir danışanım geçtiğimiz gün getirdi kitabını. Adı da bize ne kadar uygun diye gülüştük hatta. Bugün ekrana bakarken gözüm takıldı, neden alır ins...

‘İnsanın acısını insan alır’ demiş yazar Şükrü Erbaş. Bir danışanım geçtiğimiz gün getirdi kitabını. Adı da bize ne kadar uygun diye gülüştük hatta. Bugün ekrana bakarken gözüm takıldı, neden alır insanlar acımızı? Çoğu zaman kimseyle acılarını, derin izlerini paylaşamayan insanlar görmüş oluyorum. O kadar tedirgin oluyorlar ki, ben bile bir yabancıyım düşünsenize. Kimim ki ben? Orada oturup bana bir şeyler anlatmalarını bekliyorum. Yani sadece psikolog kelimesinin adımın önüne eklenmesi beni gerçekten farklı biri haline mi dönüştürüyor insanların gözünde? Güvenmelerini bekliyorum mesela bana. Kucak açmış gibi oluyorum. Burada sonsuz kabullenme var! Burada yargılamak yok diye bağırıyorum. *** Sadece sonsuz kabullenme de değil. Bazen tüm bu çabalar gereksiz görünüyor. Otobüste karşılaştığı bir gence içini döken teyze de rahatlıyor. Berberde günün sıkıntısını anlatan adam da rahatlıyor mesela. Ha tabi ki bizimki gibi güçlü bir iletişim oluşmuyor belki ama bir detay anlatmak istiyorum. Paylaşabiliyor olmanın sandığınızdan daha yüce bir durum olduğu görülsün, bilinsin istiyorum. Bu yüzden çok sevdik ya kitabın adını danışanımla. Çünkü almak istese de istemese de fark etmez, insanın acısını gerçekten insan almış oluyor. Bazen dinlemese bile, konuşmasa öylece dursa mesela. Yardım edemese örneğin, elinden hiçbir şey gelmese. Sadece istemesi yeterli alması için. *** Kimi zaman beklentileri de sorguluyoruz buna dair. Ne bekliyoruz başka bir insandan? Tüm acıları alıp yok etmesini? Bizi her yönümüzle anlamasını? İstediğimiz cevapları vermesini? Buradaki cümlelerimiz ne kadar çok oluyorsa beklentilerimiz bizi çığ gibi aşmıyor mu? En nihayetinde karşımızdaki de bir insan değil mi? Sınanıyor, mutlu oluyor, bir şeyleri çözemiyor, düşüyor kalkıyor, yani oda anlamaya çalışıyor sizin gibi. Ne kadar gerçekçi beklentileriniz olduğunu fark etmek, biz insanların nadir yapabildiği bir özelliği, hatta bazen hiç yapamadığı! *** Konu da kendiliğinden geldi buralara kadar. Yani alsınlar da acımızı, kimsenin insan olduğunu da unutmayalım, içimizde bir yerlerde kalsın bu parçalar, olmaz mı?