Fosco ve

Fosco ve Geer’in 1971 yılında insanlar üzerinde yaptığı öğrenilmiş çaresizlik deneylerine, insanların bilişsel süreçlerinin hayvanlara göre daha karmaşık olması nedeniyle birçok eleştiri gelmiştir. Bu eleştiriler sonrasında insanlar üzerinde yapılacak öğrenilmiş çaresizlik deneylerinin daha karmaşık olmasına karar verilmiştir. Fosco ve Geer’in çalışmalarına gelen eleştirilere cevap verebilmek adına, Japon asıllı Amerikalı bilim insanı Donald Hiroto, 1974 yılında bir deney tasarlamıştır. Psikolog Martin Seligman'ın öğrencisi olan Hiroto tarafından yapılan bu çalışma insanlar üzerine yapılan “Öğrenilmiş Çaresizlik” deneylerinin en önemlisi olarak literatüre geçmiştir. Sonuçları değiştirebilme inancı… Hiroto’nun deneyinde denekler; kaçma, çaresizlik ve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Kontrol grubunda bulunan denekler deneyin birinci aşamasına katılmamışlardır. Kaçma ve çaresizlik grubunda bulunan denekler ise iki aşamalı bir teste tabi tutulmuştur. Deneyin ilk aşamasında kaçma ve çaresizlik grubunda bulunan denekler teker teker deney odalarına alınmışlar ve kendilerine zaman zaman çok rahatsız edici bir ses duyacaklarını, bu sesi durdurmanın tek yolunun ise önlerinde bulunan değmeye basmak olduğu söylenmiştir. Deneyin bu aşamasında kaçma grubunda bulunan denekler rahatsız edici sesi duydukları zaman düğmeye bastıklarında bu sesten kurtulmuşlardır; fakat çaresizlik grubunda bulunan denekler ne yaparlarsa yapsınlar rahatsız edici sesi durduramamıştır. Bu aşamada çaresizlik grubu içerisinde bulunan denekler, davranışlarıyla rahatsız edici sesten kaçınma arasında ilişki olmadığını öğrenmişlerdir. Deneyin ikinci aşamasına ise her üç gruptaki denekler birinci aşamadaki gibi teker teker deney odalarına alınmışlar, kendilerine rahatsız edici bir ses duyacakları ve bu sesi durdurmak için ellerini önlerinde bulunan panele doğru itmeleri gerektiği söylenmiştir. Deneyin sonunda ise çaresizlik grubunda bulunan deneklerin diğer grupta bulunan deneklere kıyasla sesi durdurmak için daha az denemede bulunduğu tespit edilmiştir. Hiroto ise deneyden elde edilen bu sonucu, Seligman ve Maier gibi öğrenilmiş çaresizlik kavramıyla açıklamış, insanlarda meydana gelen çaresizlik durumunun hayvanlardaki gibi kontrol yoksunluğundan kaynaklandığını iddia etmiştir. Hiroto, ne yaparlarsa yapsınlar yaşananların sonuçlarını değiştiremeyeceğine inanan deneklerin çaresiz kaldıklarını, sonuçları değiştirebileceğine inanan deneklerin ise eyleme geçtiklerini savunmuştur. Öte yandan deney ve incelemeler sonucunda, kendisi deneyip başarısız olan bireylerin (iyi niyetle deneyim aktarımı düşüncesiyle de olsa) çevrelerindeki diğer bireylerin benzer denemeyi yapmalarını engellemeye başladıkları bulgusuna ulaşıldı. Bu da kavramın “öğretilmiş çaresizlik” olarak tanımlanabilecek sosyal boyutunu ortaya koymaktaydı. Çevre tarafından bireylere neleri yapamayacakları o kadar güçlü bir biçimde aktarılır ki, bireyler kendilerine “öğretilmiş çaresizlik”le içindeki başarma güçlerine, önlerindeki fırsatlara ve karşılaştıkları koşullara bakmaksızın, hiçbir denemede bulunmadan daha baştan kaybetmeyi kabullenirler. Bu kaybetmişlik kültürüyle yoğrulan bizim gibi toplumlarda yaşayan herkesin içindeki başarma gücüne inanması ve hedefine ulaşmak için azimle çalışması gerekmez mi? Sağlıcakla kalın…