İnsanoğlu, dünyadaki yolculuğuna başladığı ilk günden beri merak etmiş, sorgulamış, araştırmış; ve bu bağlamda yaşamın inşasında her türlü materyalle ilişki içine girmiştir. Toprak, hava, su ve ateşle...

İnsanoğlu, dünyadaki yolculuğuna başladığı ilk günden beri merak etmiş, sorgulamış, araştırmış; ve bu bağlamda yaşamın inşasında her türlü materyalle ilişki içine girmiştir. Toprak, hava, su ve ateşle başlayan bu serüven, bilinen en eski çağ olan İlk Çağ (Antik Çağ) ile tarihin tozlu sayfalarında yer almaya başlamıştır. Zira yazının icadı da bu çağda gerçekleşmiş olup; insanlığın başlangıcının ise bu çağa kadar gelene kadar yaklaşık 1.5 milyon yıl daha eski olduğu düşünülmektedir. Gerek kendi gerekse kendinden sonra gelen tüm çağlarda insanlığın günden güne geliştiğini daha geniş bir bakış açısına sahip olmaya başladığını, daha çok sorguladığını ve daha fazla üretmeye çabaladığını görüyoruz. Bu sonsuz merak kendisini, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ’da gitgide arttırmış ve insanı bilime daha çok yoğunlaşma, peş peşe yeni şeyler icat etme ve bu icatları kullanabilme noktasına getirmiştir. Tüm bu icatlar bir yana elektriğin bulunması ile insanlık tarihinde tam anlamıyla bir çığır açılmıştır. Öyle ki, kendisinden bağımsız olarak çalışan hiç bir mühendislik günümüz dünyasının talep ve ihtiyaçlarına tek başına cevap verememektedir.Günümüzde kullanılan tüm ev aletlerini, beyaz eşyaları, izlediğimiz televizyonu, cebimize sığan küçük telefonları, elektriğe borçluyuz. Bunu fiziksel bileşenleri tam olsa dahi elektrik olmadığında hiç bir işe yaramayan onlarca şeyden anlayabiliyoruz. Şu an bize sıradan gelen şeylere bir göz gezdirelim. Birini aramak için telefona dokunmak, bir yere bilgi göndermek için bilgisayarın tuşuna basmak, gıda maddelerini taze tutmak için buzdolabına koymak, çamaşır ve bulaşıkları makineye yerleştirmek, araca binip bir yere gitmek, günlük hayatımızın nerdeyse vazgeçilmez birer parçası haline gelmiş, bu örnekler ve akla gelmeyen daha binlercesi için elektrik olmazsa olmaz unsurdur. Bildiğimiz hemen hemen tüm teknolojiler kendisini elektrikle birleştirince anlamlanır. Tıp bu bilimlerden sadece bir tanesidir. Eski zamanlarda hastalığın teşhisinde ve tedavisinde yaşanan zorluklar günümüzde oldukça aza indirgenmiştir. İç organlarımızı görebilen ultrasyonlar, MR ve tomografiler, kemik iskelet sistemini gösteren röntgenler, kanımızdaki bileşenleri ayrıştıran labarotuar cihazları, ameliyat sırasında kalp ritmi, nabız, solunum değerlerimizi gösteren monitörler elektrikle çalışan tıbbi makinalardan sadece bir kaçıdır. Elektriğin icadı ve bu icadın insanlığa sağladığı faydalar bir yana, kendisine bu kadar bağımlı hale geldiğimiz bir enerjinin depolanamayışı, dünyada doğal olarak bulunan maddeler aracılığıyla üretile bilmesi, başkaca yöntemlerle üretim yapılabilir mi? sorusuna neden olmuş; bu bakış açısından yola çıkarak, güneş enerjisi, yel değirmenleri gibi yapılar ile elektrik üretilmeye başlanmıştır. Nüfusun artması ve sanayileşmenin artmasına paralel olarak gerek ülkemizde gerekse dünyada enerji ihtiyacı da artmış; bu enerjiler içerisindeki elektrik ise vazgeçilmez bir enerji haline gelmiştir. Netice itibariyle bilimsel ve teknolojik gelişmelerin tamamına yakını elektriğin eseridir. Doğa kendisini hemen ele vermeyen, içeriğinde hali hazırda keşfedilmeyi bekleyen onlarca özelliği barındıran bir lebi derya,bize doğrudan yansıyan yönleri hakkında bilgi sahibi olsakta, araştırdıkça daha derinlere indikçe daha fazla şey öğreniyoruz. Geriye bu yeni bilgileri tıpkı elektrikte olduğu gibi işlemek,yararımıza ve kullanımımıza sunmak kalıyor.