Türk ekonomisi, mevcut yapısal sorunlarına pandeminin son bir buçuk yıllık etkisinin eklenmesi ile birlikte yeni ve çetin sınavlarla karşı karşıy...

Türk ekonomisi, mevcut yapısal sorunlarına pandeminin son bir buçuk yıllık etkisinin eklenmesi ile birlikte yeni ve çetin sınavlarla karşı karşıya. Merkez Bankası’nda yaşanan görev değişimleri, MB başkanlarının piyasalara güven telkin etmemesi, dün söylediğinin bugün tam tersi kararlar alması işleri daha da güçleştiriyor. Ancak gerek ekonomi yönetiminde gerekse Merkez Bankası’nda yapılan hamleler ne olursa olsun, vatandaşımızdaki dolar sevdası dinecek gibi durmuyor. Son iki ayda dolar kuru 1 TL’nin üzerinde değer kazanmasına rağmen, döviz tevdiat hesaplarında artış ivmesi sürüyor. Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı’nın vatandaşa “TL yatırım araçlarına yatırım yapın” ricası / önerisi işe yarayacak mı,göreceğiz. Ancak şu soruyu sormak da hakkımız olsa gerek: Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçmişte de pek çok kez tekrarladığı bu ricasına / önerisine kulak verenlerin hâli ne oldu?

HAFIZALARI TAZELEYELİM Şimdi biraz hafızalarımızı tazeleyelim… Yaklaşık beş yıl önceydi… 2016 yılının aralık ayında Türkiye’nin ekonomi gündeminde, yine döviz kurlarında yaşanan ani sıçramalar vardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “spekülatif” olarak tanımladığı bu duruma çare olarak vatandaşlara “dövizlerinizi bozdurun” çağrısı yapmıştı. O günlerde 3,60-3,65 TL bandına kadar yükselen ABD Doları, 3,40 seviyesine kadar gerilemişti. Bu gerilemede Sayın Cumhurbaşkanı’nın çağrısı etkili oldu mu bilemem, ancak yaklaşık bir ay sonra doların değeri 3,90 TL seviyesine kadar yükselmişti. 2020 ve 2021 yıllarında memleket yine dolar ile yatıp kalktı. Berat Albayrak’ın Instagram hesabından istifa etmesinden iki gün önce, dolar kuru tüm zamanların rekorunu kırmış ve 8,55 TL seviyesini görmüştü. Şimdilerde “2022’de dolar ne kadar yükselir, erken seçim olur mu, bu durumun ekonomiye ve ihracata etkisi ne olur” soruları, iş dünyasındaki sohbetlerin baş konusu olmayı sürdürüyor. “DOLARI BOZ, OYUNU BOZ” Beş yıl önce elindeki dolarları bozduranlar sadece vatandaşlar değildi. Oda ve Borsalar, kamu kurumları, belediyeler, esnaf örgütleri de bu furyaya kapılmış, döviz bozdurmaya kanıt olarak dekontlar sallanır olmuştu. Döviz bozdurana bedava tıraş, market indirimi, taksilerde para iadesi, 400 dolarını bozdurana 4 kilo patates gibi kampanyalar haber bültenlerinin konusu oluyordu. Sazlı sözlü kampanyanın mottosu “Doları boz, oyunu boz” cümlesinde ifadesini bulmuştu. Çağrıya uyan ve elindeki dövizi bozduran vatandaşların tercihlerine elbette saygı duymamız gerek. Paranın sahibi, tasarrufunu istediği yönde kullanır ve kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Peki ya kurumlar? Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, genel müdürün talimatıyla hesaplarındaki 40 milyon doları TL'ye çevirmişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 41 milyon dolar döviz varlığını TL’ye çevirmişti. Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na ait 262,7 milyon dolar ve 31,3 milyon Euro’yu TL’ye çevirmişti. Türk Standartları Enstitüsü döviz cinsi varlıklarının tamamını Türk Lirası’na çevirmişti. Borsa İstanbul tüm nakdi varlıklarını TL’ye çevirmişti. İş dünyası kuruluşları arasında da çok sayıda oda ve borsa, döviz varlıklarını satarak TL’ye döndürmüştü. Bu kurumlar arasında İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Ticaret Borsası ve İzmir Ticaret Borsası yer alıyordu. BU İŞİN SORUMLUSU KİM? Kaba bir hesapla o günden bugüne döviz kuru yüzde üç kata yakın değer kazandı. İniş çıkışların etkisini hesaba katarsak, bu oran daha da artıyor. Pekâlâ adı geçen bu kurumların bilançolarındaki kur zararının hesabını kim verecek? Bu zararlar, “Dövizleri satın” kararı alan başkanlara ya da yönetim kurulu üyelerine mi rücû edilecek? Bana sorarsanız, ortaya çıkan zarar, sorumlusu oldukları kurumların varlıkları ile kafalarına estikleri gibi oynayan kişilere yansıtılmalı! Mesele gayet basit aslında… Yastık altında ya da bankada döviz tevdiat hesabı olan vatandaş, bu dövizi satar, harcar, yatırım yapar, zarar eder, kâr eder… Kimseyi zerre kadar ilgilendirmez. ZARAR ETTİREN ÖDEMELİ Ancak yarı kamu kuruluşu statüsündeki oda ve borsalar, onlara üyeleri tarafından emanet edilen, üyelerinin alın terinin ıslaklığını taşıyan paraları profesyonelce ve azami verimlilikle yönetmek zorundadır. Keza birer kamu kurumu olan belediyeler, kaynaklarını en verimli şekilde yönetmek ve kamu zararına engel olmak durumundadır. Bu kurumların başkanları ya da seçilmiş yöneticileri, kafalarına estiği gibi davranamaz. Bu tutum, bir görevden öte zorunluluktur. Aradan geçen sürede ciddi bir kamu zararı ortaya çıktığı gün gibi ortada iken, vatandaşın paralarını zarar ettirenlerin söyleyecek kelimeleri olacak mı acaba? Ve geçmişte dolarda yaşanan durumu “oyun” olarak tanımlayanlar, o oyunu bozamamışlardı. Canları fena halde yanmıştı. Bakalım aynı “oyun”u bozabilecekler mi? DOLAR TÜRK EKONOMİSİ İÇİN NEDEN ÖNEMLİ? Bazı okurlarımızın, “Yahu bu dolar Türk ekonomisi için neden önemli?” dediklerini duyar gibiyim. Öyle ya, “Son Başbakan” Binali Yıldırım’ın “Dolar kurunu kafanıza takmayın, dolar da dolmaz da!” cümlesindeki esprisi (!), Berat Albayrak’ın “Ben dolar kuruna bakmıyorum, siz dolar ile maaş alıyorsunuz?” açıklamaları hâlâ hafızalarımızda dipdiri… Türkiye’nin temel sorunu, ekonomi literatüründe “Dual Currency” olarak bilinen “iki para birimli ülke” olmasında yatıyor. Milli para birimimiz Türk Lirası… Bu parayı biz basıyoruz ama değerini biz belirleyemiyoruz. İhracatımızdan milli gelirimize, ithalatımızdan mevduat alışkanlıklarımıza, ülke ve birey borçlanmalarından kamu ihalelerine kadar pek çok parametre dolar kuru referans alınarak hesaplanıyor. Hâl böyle olunca dolardaki düşüş ya da yükseliş, Türk ekonomisindeki nabız atışlarını doğrudan etkiliyor. Bununla da kalmıyor… Türkiye “ikiz açık” olarak adlandırılan yapısal bir sorunu yıllardır çözemiyor. Hem bütçe açığı hem cari açık veren Türkiye Cumhuriyeti maliyesi, bu açığı dövizle borçlanarak kapatıyor. Bir başka sorun, özel sektörün üzerindeki borç yükü. 2002’den bu yana dış borçlar 129.6 milyar dolardan 421.8 milyar dolara yükselmiş. İç borçlar, 91 milyar dolardan 137.8 milyar dolara çıkmış. Yurttaşların bankalara olan borcu 4 milyar dolardan 107 milyar dolara fırlamış. Bütçe açığı 2019 yılında 123,7 milyar TL, 2020’de 173 milyar TL olarak gerçekleşmişti. 2021’de ise açığın 245 milyar TL’ye çıkması öngörülüyor. İki gün önceki verilere göre Türkiye’nin kamu ve özel sektör dış borç stoğu 435 milyar dolara, bu borcun milli gelire oranı yüzde 59,1’e ulaşmış durumda. 2022 yılında ülke olarak çevirmemiz gereken toplam dış borç tutarı ise 200 milyar dolar seviyesinde… Ve… Ve hepimiz biliyoruz ki Merkez Bankamız’ın bu derecede büyük döviz ihtiyacını karşılayacak rezervi yok. Olmadığı gibi 40 milyar dolar eksi rezervi bulunuyor. Tedirginliğin sebebi işte bu manzarada yatıyor. HAFTANIN SÖZÜ Bilgi zordur ama hayatı kolaylaştırır, cehalet ise kolaydır ama hayatı zorlaştırır. Anooshirvan Miandji