Çocuktum. Tatildi, gezdim eğlendim. Nesi meşhursa, ondan yedim içtim. Gittiğim yerin tadını çıkardım. Kışsa kar oynad...

Çocuktum. Tatildi, gezdim eğlendim. Nesi meşhursa, ondan yedim içtim. Gittiğim yerin tadını çıkardım. Kışsa kar oynadım, yazsa yüzdüm. Ağlanacak, gülünecek pek çok anı biriktirdim.  Büyüdüm. Tatildi, gezdim gördüm. Nesi meşhursa yedim, içtim. 'Bu nasıl yapılır' diye düşündüm. Gittiğim yer güzelse hayran kaldım; kötüyse hayret ettim. Pek çok örnek biriktirdim. Her yeri İzmir'le kıyasladım. Karadeniz ne kadar yeşildi, onların aldığı nefesse bizimki neydi? Orta Anadolu'da deniz yoktu, canları sıkıldığında kendini sahile atamayanlar ne yapıyordu? Güneydoğu  Anadolu'da zeytinyağı pek kullanılmıyordu. Enginar, deniz börülcesi, cibes olmadan etin, balığın tadı çıkıyor muydu? Marmara ne kadar kalabalıktı. Üstelik herkes hem İstanbul'da hem de İstanbul'un yabancısıydı. Ehli keyif İzmirliler için yorucuydu.  Depremlerde de aynı düşünceyle doldu aklım. Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 şiddetinde, 10 ilde etkili olan depremler İzmir'de olsa ne olurdu?  Bitişik nizam, dip dibe binalar. Bahçesi olmayan, evden çıkınca insanın kendisini küt diye sokakta bulduğu apartmanlar ve onların uzun koridorlu, nefes alamayan, gün ışığı göremeyen odaları...  Kentsel dönüşüm ilk konuşulduğunda, yıkımın ada ada yapılacağı anlatılıyordu. Binalar kat olarak yükselecek, kalan boşluklar sosyal donatı alanı olarak planlanacaktı. Çocuk parkı, yeşil alan ve otopark kazanacaktı mahalleler. Sokaklar ferahlayacaktı. Aslında bu bir insani haktı.  KENT DÖNÜŞEMEDİ Ne olduysa, nasıl olduysa iş binayı yıkıp, yerine yenisini dikmeye geldi. Daracık sokaklarda, gördük ki arada kalan binalar yıkılıyor, yenisi yapılıyor. Halbuki yolu yol değil, otopark alanı yok. Pek çocuğunun balkonu bile yok. Fransız balkon dedikleri, boydan camı üç korkulukla çevirme gibi, akıllara zarar bir de tasarım ithal edildi. Mavi cam ve krom malzemelerle bezenip görücüye çıkarıldı. Asansörü ve doğalgaz sistemi olması lüks sayıldı. Binanın bulunduğu yokuşun neredeyse 90 derece dik olması, iki aracın yan yana geçememesi sorun edilmedi. Rantsal dönüşüm ifadeleri gündeme geldi.  Doktorluktan müteahhitliğe geçen bir iş insanına, yeni bir projesini tanıtırken bunların nedenini sordum. Kentsel dönüşümün, binayı değil kenti dönüştürmesi gerektiğini savundum. Kendisi bina yenilemenin dönüşüm açısından yasal olduğunu, yeninin eski binaya göre depreme karşı daha koruyucu olacağını söyledi. Haklıydı belki yasaldı ama etik değildi. Elini sallasan müteahhide çarparken fırsatçılara tavır net olmalıydı. Gerçekten kent planlanmalıydı.  Bu sözde uyanıklık her alanda var maalesef. Bir yazarın, İzmir'de vergiden kaçınma konuşması yaptığına şahit olmuştum yıllar önce. Bir ülke düşünün ki mevzuattaki boşluklardan faydalanıyor insanlar. Birbirine akıl veriyor. Elbette hükümetler de sütten çıkma ak kaşık değil. İşçi, patron herkes vergilerle eziliyor. Ama yasadaki boşluklardan faydalanmak da halkı ezmek kadar ahlaksızca. Yöneten de olsak yönetilen de o boşlukları ahlakımızla doldurmak zorundayız.  YOL YOKTU, HALA YOK Van depreminden kaçıp gelen insanlarla konuşmuştum Ege Telgraf için, 2011 yılıydı. Sokaklarımıza, caddelerimize işaret edip, "Deprem olsa kaçacak yeriniz yok" demişlerdi. Başlığı öyle atmıştım. Bir yangında, fenalaşan hastada itfaiye ve ambulansın girmek istediği sokakların halini görüyorsunuz zaten. Ne değişti 2011'den bugüne? Nerede dönüşüm, nerede dayanıklı bina, yol, otopark, çocuk parkı, afet toplanma alanı, nerede... Yok! Peki ne var? Masa başında kanun yapan yöneticiler ve onların mevzuat açıklıklarını kollayarak gemisini yürüten hukukçular, müteahhitler. İşini iyi yapanları elbette tenzih ederim ama deprem bölgesinde inşaat halindeki binanın çatlağını, sıva ile kapatanlar kadar ahlaksız bazıları. Sanki İzmir'de yok muydu daha inşaat halindeyken yerle bir olan projeler? Ne oldu...  Şimdi 'yasal' diye sadece bina yenilediğimiz kentte, dar sokaklarımız, yetersiz otopark ve afet toplanma alanlarımızla depremi bekliyoruz. Üstelik televizyonda kum gibi dökülen yepyeni binaları izlerken bizimkilerin dayanıklı olmasını umut ederek.  MÜHENDİSLER UYARDI TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi atık yönetimi, çevre ve halk sağlığı konusunda gerekli çalışma ve koordinasyonun sağlanabilmesi için yapılacakları anlatmış, uyarmıştı. Bakın ne diyorlar: "Sağlıklı içme ve kullanma suyu ihtiyacı karşılanmalıdır. Mevcut alt yapı sisteminin hasar gördüğü göz önünde bulundurularak mobil dağıtım organizasyonu sağlanmalıdır. Şebeke, depo ve baraj gibi su yapılarının hasar durumları kontrol edilerek gerekli bakım-onarım çalışmaları yapılmalıdır.  Kuyu, çeşme vb. su kaynakları kontrol edilmeli, su kalitesi ve kirlilik tespiti yapılmalıdır. Suya bağlı ishal vb. hastalıkların önlenmesi için su depolarının klor ile dezenfeksiyonu sağlanmalıdır. Ambalajlı suların uygun şekilde muhafaza edilmesi sağlanmalıdır. Kanalizasyon sistemlerinde olası sızıntı ve kaçakların tespitinin çok daha güç olduğu düşünüldüğünde, deprem sonrası su dağıtım sistemlerinin dezenfeksiyonunun takibi ve sürekliliğinin sağlanmalı, lokal ölçekte yeraltı suyu ve şebeke suyu örneklemeleri yapılarak herhangi bir atıksu girişimi olup olmadığı kontrol edilmelidir. Geçici toplanma ve barınma alanları için temiz suya erişim için portatif tuvalet , duş vb. yapılar temin edilmelidir. Oluşacak atıksuların uzaklaştırılması için gerekli planlama yapılmalıdır Kişisel hijyen malzemeleri, maske ve dezenfektan ihtiyacı karşılanmalıdır. Depremzedeler için güvenli gıdaya erişimi sağlanmalıdır. Depolanan gıda malzemesinin son tüketim tarihleri kontrol edilmelidir. Sokak hayvanlarının beslenmesi için gerekli organizasyon sağlanmalıdır. Kemirgenler ve sokak hayvanlarının açıkta bırakılan çöplerden beslenerek salgın hastalıkları yayma riski bulunmaktadır. Bu nedenle çöpler ağzı kapalı olarak biriktirilmeli ve uygun şekilde uzaklaştırılmalıdır. Kemirgen, böcek vb. zararlılar için ilaçlama organizasyonu yapılmalıdır. Defin işlemleri için gerekli organizasyon sağlanmalıdır. Gerekli alan, malzeme ve iş gücü ihtiyacı göz önünde bulundurularak planlama yapılmalıdır.  Bölgede çalışanların sağlıkçılar tarafından önerilen kuduz, tetanoz vb. aşılarını yaptırması sağlanmalıdır.  Moloz ve yıkıntı atıkları nedeni ile oluşan toz, asbest vb. kirleticilerden korunmak için özellikle arama-kurtarma faaliyetlerinde çalışanların koruyucu eldiven, maske ve koruyucu gözlük kullanmaları sağlanmalıdır. Koordinasyon merkezleri için yeterli alan sağlanmalı, konaklama, tuvalet-duş ihtiyacı, yemek servis, malzeme depolama, atık depolama alanı ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Arama kurtarma faaliyetleri sonrasında yıkıntı atıklarının taşınması ve bertaraf işlemleri için planlama yapılmalıdır. Uygun depolama alanları oluşturulmalıdır.  Hasar tespit çalışmaları ivedilikle tamamlanmalıdır. Hasarlı olduğu tespit edilen binalar tahliye edilerek kontrollü bir şekilde yıkımı sağlanmalıdır. Yıkım öncesinde asbest tespit çalışması yapılmalı ve gerekli önlemler alınarak yıkım gerçekleştirilmelidir. Yıkım ve atıkların bertarafı ile ilgili tüm süreçlerde maske, eldiven, gözlük vb. koruyucu ekipmanlar kullanılmalı, işçi sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemler alınmalıdır." Ne diyorsunuz; İzmir, Ege... Buna hazır mı?  Tuğçe Doğaneli Kamacı