Cübbeli Ahmet Hoca, selefilikten bahsetti. Ecnebi ülkeler, diğer bir deyimle Avrupalılar ve diğerleri selefiliği bahane ederek Türkiye aleyhine yazıp çizmeye başladı. ‘İşte bak, ne demiştik, dedikleri...

Cübbeli Ahmet Hoca, selefilikten bahsetti. Ecnebi ülkeler, diğer bir deyimle Avrupalılar ve diğerleri selefiliği bahane ederek Türkiye aleyhine yazıp çizmeye başladı. ‘İşte bak, ne demiştik, dediklerimiz çıkıyor!’ diyerek… ‘Ne oluyor bize?’ demek zorundayız. 1980 yılından itibaren televizyonlarda dini tartışmalar kesilmeden devam etti. Ahlaki düzelme gerekirken bu güne geldiğimizde ne görüyoruz? Kötü şeyler görüyoruz, duyuyoruz. Ne diyormuş selefiler: İslami kurallara uyulmuyor, o nedenle darülharp bir ülkeyiz. O halde birçok konuda kafir olmak söz konusu. Hatta nikah dahi geçerli değil. O halde bize ‘Gel bu hususu hallederiz’ diye alaycı bir havada kadınları davet söz konusu olduğu televizyonlarda anlatılıyor. Tehlikenin en büyüğü bu davet selefiliği cazip yapmaz mı bu kural? Bal gibi yapar ve aile çöker. Yazık! Hale bak hale… Yıllarca bir grup önüne gelene yobaz derken bir gurup da ‘Atatürkçüler, solcular, Allahsız’ diye yırtındı. Son derece itici bir anlatım. Ne isteniyor? Böyle konuşan herkes kendisi kadar dini bilgisi olsun ve onun öngördüğü gibi Müslümanlığını icra etsin istiyor. ‘İnsanlar din değiştiriverirse ne yaparsın?’ desen cevapları ne olur acaba! Yıllarca usulünce camiye davet edip gerekli bilgileri orada vermek yerine televizyonlarda anlaşılmaz bir sürü dini laf edildi. Dini konularda tarikat, mezhep ve sosyal baskılara göre anlatımlar yapıldı. Dini gerçekler Kuran’ın mealleri kıvrılarak anlatıldı. Çok bilmiş, ‘Dindarım’ diye öğünen cahil kafa hala durmuyor. Alaycı bir ifade ile adam ‘Müslümanım elhamdülillah’ diyor. ‘Senin neren Müslüman ya!’ demeye devam ediyor. Tam tahrik, tam cehalet psikolojisi. Bu kafayla Müslüman artışı ile İslami kuralların gereği gibi yürüyeceğini sanıyor. Bir başka konu da mesela bazı videolar açık açık silahlı gençlik kollarının kurulduğunu söylüyor ve söyleyen kişi kayıtlı olduğu partisinin gençlik kolları olduğunu ayan beyan anlatıyor. Bir diğer konu da halkımız. Birlikte yaşamak. Yaşayamıyoruz. Azınlık da olsa birbirimizle kakışıyoruz ve bu geçimsiz azınlık ideolojik yapı olmadığı halde mevcut. Barışık olmak zor mu acaba? ‘İnsan, insanın külüne muhtaç’ deyimini unutmuş gibi bir kimsenin başka bir kimseye üstün olmadığını bilmeliyiz. Bazı mizaçlar gereksiz yere Mevlacı oluyor. Farklılıklara tahammül edemeyenler insanları din, dil, ırk ve vatandaş birliğinde tutamaz. Her konuda ‘Ben’ demek taş kafalı olmakla aynıdır. Öyle bir toplum olmuş ki bir takım insanlar en iyi, en güzel, en kültürlü, en medeni, en üst düzey kişi olarak görüyor kendini. Böyle olsa iyi, egosu burada durmuyor, sizin ve herkesin nasıl bir insan olduğuna da o karar veriyor. İyi de böyle düşünen kimseleri insan yerine koyan da yok. Bütün bunları insanların birbirine hoşgörülü olmalarını belirtmek için yazdım. İnsanlar kakışıyorsa sosyal yapısına uymayan konulardan uzak olmaları çok da kibarca olur. Kakışmalardan birlik dirlik çıkmaz. ‘Durum ciddi devletttt!’ diye bağırasım var. Çok ciddi bir toplumsal başıbozukluk var. Başıbozukluk gelişmesi halinde yaşayan her bir fert için büyük sorun, hatta tehlike...