İstanbul Sözleşmesi de İstanbul Sözleşmesi… Bir sürü laf edildi. İçerik olarak esas amacını aile içi şiddeti önlemek olarak belirliyor. Ancak her platformda olduğu gibi bu sözleşmede de aile içi ile k...

İstanbul Sözleşmesi de İstanbul Sözleşmesi… Bir sürü laf edildi. İçerik olarak esas amacını aile içi şiddeti önlemek olarak belirliyor. Ancak her platformda olduğu gibi bu sözleşmede de aile içi ile kadına şiddeti önleme konusu esas alındığı halde sözleşme içinde kadın adı öne çıkarılmış gibi duruyor. Birçok uluslararası anlaşmalarda kadın-erkek eşitliğini kadının biraz daha öne çıkarılması ile erkek kadın arası dengenin sağlanacağı düşünülmüş. Bu sözleşmede de durum böyle olmuş. Anlaşmada her ne kadar kadına şiddet ön planda görülüyor olsa da ailedeki her kişiyi, özellikle çocukları kapsamaktadır. Nedir bu konular? Ev içi fiziksel cinsel, ekonomik taciz, küçük yaşta evliliğe, kürtaja, kısırlaştırmaya zorlama, kadınların sünneti gibi… Bu yüzden de sözleşme “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye dair Avrupa konseyi Sözleşmesi” bildiğimiz İstanbul Sözleşmesi adını taşımaktadır. Mükerrerlik içermesine rağmen sözleşme, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya ideolojik görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim konularını aşağı yukarı maddelerin her birinde saymaya devam etmekte. Ayrıca devletin görev ve sorumluluklarını da içermekte… Peki bu kadar somut konuya itiraz niye? Cinsellik (LGBT lezbiyen, gey, biseksüel, transgender) konusundaki yönelimlerin teminat altına alındığı gibi bir algı ile bu husustaki sözleşme ifadelerinin yer aldığı hükümlerin gelenek ve İslami inançlara, ahlaka aykırı bulunduğu. Doğru mu, bence doğru. Çok doğru olmasa bile yeniden düzenlenmeli. Bir zamanlar Sayın Turgut Özal’ın bazı sanatçılara yasağını kaldırması, şişirme magazinler ile neredeyse çoluk çocuğun özeneceği bir duruma getirmişti. O zaman çok üzülmüştüm. Üzüntüm, konunun bir anda ortaya atılması ve oya tahvil tavrından kaynaklanmıştı. Çünkü herkesin onuru var. Yaygaranın manası yoktu. Anlayamadığım bir konu da hukuk… Türk Ceza Kanunu’ndaki yeterince düzenlemeye rağmen özel yasalar ihdası neden acaba? Kimse ‘Ülkede gözle görülebilir bir ahlaki çöküntü mevcut değildir’ diyemez. Böyle sözleşme ve yasaları iyice düşünmeden ortaya atıvermek çok vahim sonuçlara neden olabiliyor. Toplum konuyu ‘kadına şiddet olmamalı’ açısından ele alıp direniyor. Karşı iddia sahipleri ‘Bu sözleşme sanki sapkın cinselliği yasalaştırıyor’ gibi diyor. Sözleşmeyi savunanlar durup düşünüp karşı iddiayı göz önüne almalı ve bu konuya çok fazla itiraz etmemeli bence. Bireylerin her türlü tercihleri esasen teminat altında. Yaratandan ötürü insanları korumak, onları sağlıklı, huzurlu yaşatmak vicdanen, hukuken her insanın her devletin asli görevi. Kavgaya gerek olmadan sözleşmenin bu hükmü tekrar ele alınabilir. Gerçekte magazin cinsellik konularını her zaman çeşitli bahaneler ile zımnen de olsa gündemde tutuyor. Kadına şiddet dediğimiz sözleşmenin itiraz edilen cinsellik konulu maddesi için tartışma çığırından çıkarılmadan yapılmalıdır. Hatta cinsellik içeren yayınlara da düzenleme getirilmeli. Yani şiddete maruz insanlar için iyi niyetli bir şey yapılacaksa ciddiyetle yapılmalı. Bu insanlık tarihi kadar eski bir sosyal olay sebebi ne olursa olsun ki bu konuların dilimize pelesenk edilmemesi gerektiğini de akılda tutmak gerekmektedir. Dikkat toplumu ve insanımızı üzmeden bu konunun içinden çıkmak herkesin asli görevi.