İnsanız, bazen bunalıyor, yoruluyor kendimize küserken başkasına boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Dertler, dertler, kederler... Birikiyor, birikiyor ve bazen üzerimize çığ gibi düşüyor... İnsanoğlu, şan...

İnsanız, bazen bunalıyor, yoruluyor kendimize küserken başkasına boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Dertler, dertler, kederler... Birikiyor, birikiyor ve bazen üzerimize çığ gibi düşüyor... İnsanoğlu, şans küpüne düşmemişse her zaman da sarılıp ağlayabileceği bir omuz bulamıyor. Yine iş ona düşüyor... Böyle olduğu anda bir ev kur kafanda. Mesela, güneş gibi pencereleri olsun, hep açılsın sıcaklığa... Fındık kadar bir kapısı olsun, dışarıdan kolay kolay kırılmayacak içteki güzellikleri koruyacak... Damı ise çınardan olsun, gökyüzüne doğru büyüsün dursun... İstersen iki oda ya da bir göz olsun ama kışın çıtır çıtır kestane pişirebileceğin bir soban mutlaka olsun... Sonra yazın leziz limonataları saklayabileceğin bir dolabın ve hiç ummadığın zamanlarda lazım olacak şeyleri sana sunacak olan gizli bir kilerin... Yerleri pamuk tarlalarındaki en değerli mahsullerle süsle. Bir de kondurdun mu sakız sardunyaları, değmesinler keyfe! Hayatının mühendisi de sensin, inşaatçısı da, doktoru da ve hatta kilimcisi de, aşçısı da... Kendi güneşine de sahipsin, ayına da yıldızına da... İhtiyacın olan her şey sensin bu hayatta... Başkasının ateşini yakmasını bekleyeceğine, cebinde sakladığın o kibritleri hatırla. Mesela, biriyle tartışmadan önce düşün: Bu kişinin farklı bakış açılarını kavrayacak kadar engin bir zihne sahip mi? Değilse sakla kelimelerini de kibritlerin yanına. Sana kimlerin erişebileceği konusunda çıtaları yükselt. Ufkunu da da genişlet ki zorluklar nokta kadar kalsın hayatında. Unutma, kaynayan suda yansımanı göremediğin gibi öfke anında da bazen gerçekleri göremezsin. En güzel ninnileri söyle sulara, sakinleşsin, o zaman gerçeğin sırlarını göreceksin. Duvarların hem çelik kadar sert hem de papatya yaprakları kadar narin olsun. Bil ki her zaman sert olursan yorulur, hep de papatya olursan yolunursun. Çıkamadın mı işin içinden, al o çantayı çık kapıdan dışarı... Rahatla... Sıfırlan... Nefesinin ciğerlerinde dolaştığını hissedene kadar soluklan... Üzenler, yoranlar, yıpratanlar... Bırak gitsin. Sen yeni mucizeleri bekle. İnanırsan gelecek, göreceksin... Eğer aramıyorsa uyu. Mesaj atmıyorsa kaldır telefonu kenarıya. Çok mu birikti, at rafa. Önce kendin için yaşıyorsun, diğerleri ikinci planda. Büyük düşün. İyileşmeyi düşün. İyileştiğin günleri düşün. Başarıyı düşün. Barışmayı düşün. Mutluluğu düşün. Bırak gözyaşını, sal kendini düşsün. Ya istediğin hayatın peşinden git ya da onların sana verdiği hayata razı ol. Yaşadığın onca şeyden sonra seni senin için sevecek insanları karşıla. Ve tekrarla şimdi: Hiçbir şey için telaşlanmayacağım. Neyin ne zaman olacağıyla ilgili kendimi strese sokmayacağım. Kendimi gereksiz ve çok düşünerek mahvetmek yerine inandıklarıma sıkıca sarılıp hayatımı hedeflerime yönlendireceğim. Olması gereken her şeyi sağlıkla kabul edeceğim. Ve bütün dünyaya inat bildiğimden vazgeçmeyip kucak dolusu güleceğim. Nasılsın, iyi geldi mi?