Bir ülkenin “enerjisini hangi kaynaklardan sağladığı” sorusu, o ülkenin ulusal egemenliğinden dış politikasına, ekonomik kalkınmasından iç siyasi dengelerine kadar bir dizi bileşeni ilgilendiriyor. D...

Bir ülkenin “enerjisini hangi kaynaklardan sağladığı” sorusu, o ülkenin ulusal egemenliğinden dış politikasına, ekonomik kalkınmasından iç siyasi dengelerine kadar bir dizi bileşeni ilgilendiriyor. Dünyadaki sıcak çatışma, savaş ve gerginlik bölgelerinin; aynı zamanda enerji kaynakları olan bölgeler olması elbette tesadüf değil. Enerjide dışa bağımlı olan ülkelerin; yerli, temiz ve yenilenebilir kaynaklara yatırım yaparak bu dengeyi lehlerine bozdukları çok örnek var. Son yıllarda yenilenebilir enerjide gösterdiği atakla dikkat çeken Türkiye, bu ülkelerden biri… 2006’dan bugüne rüzgâr enerjisi kurulu gücümüzü 51 Megavat’tan, 2019 sonu itibarıyla 8 bin 56 Megavata çıkararak, Avrupa’da en yüksek kurulu güce sahip 7’inci ülke konumuna ulaşmış durumdayız. Elbette alkışlanası bir başarı bu. Enerjisinin kabaca dörtte üçünü ithal kaynaklardan sağlayan bir ülkenin, rüzgâr enerjisi kurulu gücünü 14 yılda 158 kat artırması kuşkusuz önemli. İzmir ise Türkiye’nin “rüzgâr başkenti” unvanını bileğinin hakkı ile elde eden bir şehir. 2 YIL İÇİNDE 2000 MW Türkiye’nin 8 bin 56 MW kurulu güç içinde İzmir’in payı bin 550 MW gibi çok yüksek bir paya sahip. Türkiye’deki her beş RES’ten birinin bulunduğu İzmir’de, iki yıl içinde 2 bin MW kurulu güce ulaşılması bekleniyor. Ancak bu rakamlar bile İzmir’in 12 bin MW’lık potansiyelinin çok gerisinde. Daha alınacak çok yolumuzun olduğu anlaşılıyor. 2023 yılına kadar Türkiye’de yaklaşık 15 milyar Euro’luk rüzgâr türbini yapılacağı dikkate alındığında, İzmir’in Türkiye’deki bu pazarı domine edecek potansiyele sahip olduğu çok açık şekilde anlaşılıyor. Yalnız burada on puanlık sınav sorusu yanıtlanmayı bekliyor. Rüzgâr enerjisi sektöründe her türlü mukayeseli üstünlüğü elinde tutan İzmir’de bu işin patronu kim? Kentin iş dünyası örgütlerinde böylesi bir merak olduğu maalesef görülmüyor. Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) bünyesinde “Yenilenebilir Enerji” başlığında bir Çalışma Komitesi var ve bugüne kadar pek çok değerli etkinliğe imza attı. Ama o kadar... Diğer iş dünyası örgütlerinde böylesi bir çalışmaya bile rastlamak bile mümkün değil. Oysa dev yatırımların adresi sürekli İzmir oluyor. İZMİR’İ MESKEN TUTAN DEVLER Dünyaca ünlü rüzgâr türbini kanadı üreticilerinden Enercon, 2001 yılından bugüne İzmir’de, ESBAŞ’ta faaliyet gösteriyor. Enercon’un Torbalı’da kule imalatı yapan bir fabrikası daha bulunuyor. Amerikalı TPI’ın Türkiye’deki iki rüzgâr kanadı farikasının ikisi de İzmir’de. Sasalı ve Menemen Serbest Bölgesi’nde tümü Türkler’den oluşan üç binden fazla istihdam sağlayan TPI’ın Hindistan’daki fabrikasını bile İzmir’deki ekibi kuruyor. Bir başka dünya devi Siemens-Gamesa’nın Aliağa OSB’deki türbin fabrikası yatırımı ise tamamlanmak üzere. Rüzgâr enerjisi kapsamında YEKA-1 (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) ihalesini kazanan Siemens-Gamesa, 70 milyon Euro’ya mal olacak yatırımını yıl sonuna kadar devreye almayı planlıyor. Fabrikada çalışacak mühendislik ekibinin tamamı, ters beyin göçü ile Türkiye’ye dönmüş Türk mühendislerden oluşuyor. General Electric bünyesinde faaliyet gösteren LM Wind Power ise 2017’den bugüne Bergama Organize Sanayi Bölgesi’nde (BOSBİ) başarıyla faaliyet gösteriyor. Mavi ve beyaz yakalı çalışanlarının tümü Türklerden oluşan LM Wind Power, Avustralya’dan Amerika’ya kadar dünyanın tüm coğrafyalarına Bergama’dan ihracat yapıyor. BOSBİ’DE VİZYON VAR ÇIT YOK “Yenilenebilir enerjinin üretim üssü olma” vizyonu ile muhteşem bir çıkış yapan BOSBİ ise son üç senedir dikkat çekici bir suskunluğa bürünmüş durumda. OSB yönetiminden LM yatırımından bugüne adeta çıt çıkmıyor. Kuruluşundan yirmi sene sonra büyük bir yatırımı çekme başarısı gösteren BOSBİ, bu abdest ile bir yirmi sene daha namaz kılar mı, göreceğiz… Tüm dünya yenilenebilir enerjinin önemini anlarken, Türkiye’deki her üç rüzgâr santralinden birisinin yer aldığı İzmir-Manisa-Balıkesir üçgeninin tam ortasında yer alan BOSBİ, pırlanta gibi arazisinde hâlâ ot büyütmeye devam ediyor. Bu sektöre ilişkin güzel bir vizyonunuzun olması tek başına bir şey ifade etmiyor. Logonuza rüzgar santrali koymakla iş bitmiyor… O vizyona ulaşmak için çalışmanız, çabalamanız, üstünlüklerini pazarlamanız gerekiyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de yenilenebilir enerjinin buluşma noktası olan TÜREK, ICCI, İzmir Rüzgar Günleri, Solar İstanbul gibi pek çok etkinlikte; bu sektörde büyümeyi vizyon olarak belirleyen BOSBİ’nin esamesi okunmuyor. 75 sanayi parselinden sadece ikisinde üretim yapılıyor olması üzerinde derinlikli düşünmek gerekiyor. İzmir’de ayrıca Ateş Wind Power, Dirinler Döküm, Norm Cıvata, Tibet Makine, GİMAS gibi çok sayıda başarılı şirket, rüzgâr türbini ekipmanları üreterek yenilenebilir enerji ekosistemine önemli katkıda bulunuyor. “İzmir’de yenilenebilir enerjinin patronu kim” sorusunu sorarken, kuşkusuz İzmir Kalkınma Ajansı’nı (İZKA) ayrı bir yere koymak gerekiyor. İZKA’YA GÜÇLÜ BİR ALKIŞ Kentin bu alanda bir küme oluşturması için yıllardır çalışan, projeler üreten, İzmir’i yurtiçi ve yurt dışındaki fuarlarda temsil eden İZKA, en güçlü alkışı hak eden kurumların başında geliyor. İZKA’daki bir avuç idealist çalışanın özverili girişimleri da olmasa, “Dört milyonluk kenti en güçlü olduğu sektörde kim temsil ediyor” sorusu tümden cevapsız kalacak. Ancak bahsettiğim temsil kabiliyeti, İZKA’nın da kuşkusuz içinde yer aldığı, farklı bir yapılanma gerektiriyor. Kentin seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı, iş dünyası örgütleri, sivil toplum kuruluşlarının ve alanında uzman kişilerin de içinde yer aldığı bir yapılanmaya gidilmesi; yenilenebilir enerji sektörünün tüm başlıklarında İzmir’in ana ve yan sanayi yatırımlarının adresi olması için örgütlü bir pazarlama iletişimi çalışması yapılması gerekiyor. İZMİR’İN OSB’LERDEKİ DOLULUK ORANI HÂLÂ ÇOK DÜŞÜK SEVİYEDE Türkiye’nin ikinci büyük ticaret merkezi olan İzmir, 1.5 milyar nüfusluk tüketici pazarının kalbinde; Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu’nun kesiştiği yerde konumlanan muhteşem bir şehir. Zengin doğal kaynaklarını ve yüksek yaşam standartlarını bir arada barındırarak, geniş çaplı üretim olanakları ile birlikte hem ekonomik hem de sosyal alanda rekabet üstünlüğü sunuyor. Ancak bu özelliklerinin karşılığı olması gereken yatırımları, arzu edilen oranda çekebilmiş değil… Yüzde 92 doluluğa ulaşan Atatürk OSB, yüzde 82 doluluğa ulaşan Pancar OSB, yüzde 75 doluluğa ulaşan Buca Giyim OSB ve yüzde 69’u dolu olan İTOB dışındaki tüm OSB’lerde yatırımlar hâlâ düşük seviyelerde. Aliağa OSB yüzde 22, Bağyurdu OSB yüzde 17, Bergama OSB yüzde 3, Kemalpaşa OSB yüzde 22, Kınık OSB yüzde 17, Tire OSB yüzde 37, Torbalı OSB yüzde 19 seviyesine ancak ulaşmış durumda. Bu durumun oluşmasında İzmir’in hakkını yiyen sektörel ve bölgesel teşvik uygulamasının kuşkusuz payı büyük. İzmir, Türkiye’de en az teşvik alan 1. Bölge’de yer alırken, taş atımlık mesafesindeki Manisa 3. Bölge teşviklerinden yararlanıyor. Yatırımların OSB’lerde yapılması durumunda teşvikte bir basamak atlamanız mümkün. YENİLENEBİLİRE 5. BÖLGE Ancak yenilenebilir enerji sektöründe rüzgar enerji santrali kanadı, jeneratör ve türbin imalatı gerçekleştiren yatırımlar “Türkiye’nin hangi kentinde yapılırsa yapılsın” 5. Bölge teşviklerinden yararlanıyor. İzmir’in yatırımcı bekleyen OSB’leri, bu yatırımların rahatlıkla adresi olabilir. Bu noktada İzmir merkezli olarak faaliyet gösteren Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (ENSİA) yaklaşım önerisine, İzmir iş dünyasının dört elle sarılması bana göre kritik önem taşıyor. ENSİA, yenilenebilir enerji ekipmanı teşviklerinin sadece türbin, jeneratör ve kanat imalatını değil; ana bileşenindeki tüm aksam, bütünleştirici parça ile söz konusu ekipmanlar için kullanılacağı belgelendirildiği durumda alt ekipman ve hammadde imalatını da kapsaması gerektiği görüşünde. Bu sihirli cümlede anlatılan gerçekleştiği takdirde, ülkenin her yerinde yapılan bu tip yatırımların bölge fark etmeksizin 5. Bölge teşviklerinden yararlandırılması Türkiye’nin enerji ekipmanı ithalatında ciddi düşüş sağlayabilir. Çünkü yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olmanızın başlı başına bir önemi yok. Yerli ve yenilenebilir enerjiyi üreten ekipmanlarınızın da yerli üretim olması, yani Türkiye sınırları içinde üretilmesi gerekiyor…

KAPANSIN ARTIK ŞU UTANÇ ÇUKURU…

İzmir’in en merkezi yerlerinden biridir Basmane Meydanı… Ve o meydanda baklava dilimi şeklinde 22 senedir duran bir çukur, sadece kent estetiğine darbe vuran bir saçmalığı ifade etmiyor. Hem içinde dolan yağmur ve kanalizasyon suları nedeniyle kötü koku yayıyor hem de İzmir’e yatırım yapmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcılara “ders notu” özelliği taşıyor. 1998 yılında bu çukura yaklaşık 150 metre mesafedeki EGE TV’de çalışıyordum. Türkiye’nin ilk Dünya Ticaret Merkezi olacak binanın temel kazıları sırasında içinde bulunduğumuz binanın dahi sallandığını hatırlarım. Yıllar boyunca içinden çıkılmaz davaların konusu olan bu inşaat, İzmir’in yüz akı şirketlerinden Güçbirliği Holding’in finansal açıdan sıfırı tüketmesine neden oldu. Holding iştiraklerinden EGS Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş TMSF’ye devredilince, Güçbirliği ile TMSF ortak durumuna geldi. ZORLU ÖMRÜNÜ TÜKETTİ Güçbirliği Holding ve Mazhar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Kemal Zorlu, hayatının en sıkıntılı dönemlerini bu sorunu çözmek için geçirdi. Söz verdiği için Kahramanlar semtinde dev bir katlı otopark yaparak Büyükşehir Belediyesi’ne teslim etti. Aziz Kocaoğlu’nun Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde TMSF ile İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında çözüme en yakın noktaya yaklaşılmıştı. TMSF, 21 dönümlük araziyi 80 milyon Dolar bedelle Folkart Yapı’ya satmış, yatırımcı şirket de araziye iki kuleden oluşan proje geliştirmişti. Kulelerden biri, arazide yüzde 30 hakkı bulunan Büyükşehir Belediyesi’nin merkez binası olacak, böylelikle Büyükşehir, Konak Meydanı’nda ha yıkıldı ha yıkılacak durumdaki binasını boşaltacaktı. YA 30’U AL YA DA 70’İ VER Ama açılan davalarla süreç yeniden tıkandı ve Folkart parasını alarak araziyi iade etti. Geçen günlerde TMSF Başkanı Muhiddin Gülal ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in buluşması, sorunun çözümüne yönelik umutları yeniden yeşertti. Gazeteci arkadaşımız Fatih Yapar’ın kulis yazısından öğrendiğimize göre, ziyaret sırasında Soyer, TMSF Başkanı’na “Ya yüzde 30’u siz alın ya da sizdeki yüzde 70’i bize verin” demiş. Davacılardan Şehir Plancıları Odası, olmayana ergi yöntemini benimsiyor ve arazinin tümünün bedelsiz olarak İBB’ye geçmesi ve kamu hizmetlerinde kullanılması görüşünde. Ta 1990’lı yıllarda alan ihale çıkarılırken ses etmeyen, ihaleye yapılırken ses etmeyen, mali vecibeler yerine getirilirken ses etmeyen, alanın tapusu Güçbirliği Holding ve Güç Yapı ortaklığına geçerken ses etmeyen Şehir Plancıları Odası’nın, kusura bakmasınlar ama iyi niyetli olduklarını söylemek zor… ÇAKMUR’UN ÇELİŞKİLERİ Kemal Zorlu ise “Kimin malını kime veriyorsunuz” diyor haklı olarak… Ve 1989-1994 arasında görev yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Yüksek Çakmur. Kendisi ve bir avukat grubu ile yirmi yılı aşkın süredir Basmane Çukuru davalarının tarafı olan Çakmur, Basmane’deki inşaatın emsalinin yasalara aykırı olduğunu savunuyor. 30 yıl önce Çakmur’un kendi elleriyle imar iznini verdiği 32 katlı İzmir Hilton Oteli ise Basmane Çukuru’na 150 metre uzaklıkta. Deli saçması bir iş yaparak, Konak Meydanı’nın göbek taşına Galeria AVM’yi kondurmak isteyen, bizim gibi karşı çıkanlara da “kara böcekler” diyen de aynı Çakmur’du… Yazık etti, hem kendisine hem İzmir’e… Rahmetli Ahmet Piriştina ve Aziz Kocaoğlu’ndan sonra şimdi İzmir’i bu utançtan kurtarma çabasında sıra Tunç Soyer’de… Sonucu merakla bekliyoruz…

KKTC’NİN KAHRAMANLARINA RAHMET VE MİNNETLE…

Bugün 20 Temmuz… Kıbrıs Türkü’nün soykırımdan kurtarıldığı, yavru vatanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı yolunda ilk adımın atıldığı Barış Harekatı’nın 46’ıncı yıldönümü. Bugünlerde “Ülkemizin enerji güvenliği için, milli menfaatlerimiz için, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarındaki çıkarlarımız için KKTC hayati önemdedir” cümlelerini kuranlar… Çok değil on beş yıl kadar önce, “Kıbrıs’ta statükoya son verilmelidir. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Türkiye’de konferans vermemelidir” diyenlerle aynı kişilerdi. Neyse, geçmişi deşmenin sırası değil şimdi. Ben yatıp kalkıp Güney Kıbrıs Rum Yönetimi halkına teşekkür ediyorum. Unutanlar için hatırlatalım… Kıbrıs’ın birleşmesi için AB tarafından verilen sahte sözler ışığında 24 Nisan 2004 tarihinde adanın iki tarafında bir referandumun yapılmıştı. Adındaki “Türk” kelimesinden utanan Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın akıl almaz yalanlarına inanan Kıbrıs Türk halkı yüzde 65 oyla birleşmeye “Evet” derken, neyse ki Rum tarafı yüzde 75 “Hayır” demişti. O referandum KKTC için dönüm noktasıydı. Şayet Rumlar da “evet” deseydi, Kıbrıs bugün bir Girit olacaktı. Söylenecek çok söz var elbet. Tarih Baba, hassas terazisinde herkesi yargılayacak ve notunu verecek. Bizler Kıbrıs Barış Harekatı’nın ölümsüz kahramanları, soydaşlarımızı EOKA terörünün pençesinden kurtaran Bülent Ecevit’e, Necmettin Erbakan’a, Rauf Denktaş’a, Fazıl Küçük’e, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) mücahitlerine ve tüm şehitlerimize rahmet dilemek ve minnet duygularımızı ifade etmekle yetinelim. Kıbrıs Türkü’nün Barış ve Özgürlük Bayramı kutlu olsun…

HAFTANIN SÖZÜ

Önemli şeyler bir anda yapılamaz; ufak şeylerin bir araya gelmesi ile oluşur… Vincent Van Gogh