‘Neyse ki kahvenin tadı var, tüm hayatın sorunlarına inat...’ Artık her şeyde olduğu gibi bu cümleyi kurmak da bir lüks olarak sayılacak... Çünkü en büyük keyfimize adeta ‘turp sıkılmasına’ ramak k...

‘Neyse ki kahvenin tadı var, tüm hayatın sorunlarına inat...’ Artık her şeyde olduğu gibi bu cümleyi kurmak da bir lüks olarak sayılacak... Çünkü en büyük keyfimize adeta ‘turp sıkılmasına’ ramak kaldı! Bugün haberlerde gördüğüm bu feci hadiseyi sizlerle paylaşmak ve yararsa acımı azaltmak istedim a dostlar! Dünyanın büyük ağabeyi Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan yeni bir araştırmaya göre iklim değişikliğinin gıda ürünlerine, özellikle de kahve üretimine büyük bir darbe vurulacağı belirtildi. Araştırmada, “İklim değişikliği, muhtemelen hayatımızı geri kalanında her gün kahveye daha fazla para ödeyeceğimiz anlamına geliyor” denildi. Aman aman aman aman! Yangın var! Haberi okuduktan sonra bin lira verip aldığım yeni kahve makineme seyredaldım... Peki, şimdi ne olacaktı... Nebahatla içilen dedikodu kahvelerimiz, pazartesi sendromlarımızın en kıymetli ilaçları, hazımsızlığımızın dermanı, keyfimizin paşa kahyası... Şimdi ne olacak? Komşu çocukları gelip bize ‘Müsaitseniz annemler size kahve içmeye gelecekmiş’ diyemeyecek mi? Peki ya kız isteme törenleri? Yoksa çiçeği burnunda gelinler artık çaya mı tuz katacak? Olmaz, olamaz! Geçmişte, İzmir’in eski kahve üreticilerinden biriyle yaptığımız sohbet aklıma geldi... Üç kuşak kahveci olan bu aile hem kentin hem de kahvenin hafızasına yakından hakim... Çocukluğunu anlatırken, ‘Küçükken burada çıraklık yapardım. İnsanlar bir ara gelip ekmek kuyruğuna girer gibi kahve kuyruğuna giriyordu. Çünkü o aralar ülkeye yurt dışından ürün getirmek bir hayli zordu. Hal böyle olunca kahve çekirdeği altından bile değerli oldu. Hiç unutmam, dedem elindeki kahve çekirdeklerini hazine gibi saklardı, sadece çok özel müştelerine ürün verirdi’ demişti. Biz bunları mı yaşayacağız? Farkında mısınız, dünyaya ne kadar zarar verirsek o bizden bir o kadar hınç almayı biliyor. Bir kedi misali; hani kuyruğuna basarsın o seni döner dolaşır çırmalar ya... Aynı öyle... Biz onun canını yaktıkça o da bizim canımızı yakıyor. Biz onun sevdiği şeyleri elinden aldıkça o da bizim sevdiklerimizi elimizden alıyor... Gün geliyor, belki 100 sene önce attığımız bir adım yüzünden şimdi keyfimizi bozuyor... Canımızı yakıyor, kalbimizi kırıyor... Yarın öbür gün başımıza neler gelebilir, bilinmez... Bir gün belki akşam sofraya koyacağımız ekmeği kaybederiz, çeşmeyi açtığımızda içimizi serinleten su gelmez olur, gökte özgürce kanat çırpan bir kuşa ömür boyu hasret gideriz... Belki bir gün mavisinde soluklanacağımız denizleri kurutur, yeşilin binbir tonunu gözlerimizden siler, gri, soğuk ama soğuk bir gri ile cezalandırır bizi bu dünya, kim bilir... ‘Aman dikkat!’ desem sence faydası olur mu? Bence olmaz... En iyi sen şimdiden yap bir acı kahve kardeş... Bu sefer efkarına içelim... Sevdiklerinizi kaybetmediğiniz bir ömür dilerim...