Japonya her yıl meydana gelen büyük depremlerde ayakta kalabilmektedir. Dünyanın en aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir lokasyonda yer alması nedeniyle her yıl Japonya’da irili ufaklı birçok depre...

Japonya her yıl meydana gelen büyük depremlerde ayakta kalabilmektedir. Dünyanın en aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir lokasyonda yer alması nedeniyle her yıl Japonya’da irili ufaklı birçok deprem meydana gelmektedir. Ancak bu kadar çok depremin meydan geldiği bu adalar ülkesinde depremde meydana gelen yıkım yok denecek kadar azdır. Çünkü her yıl meydana gelen depremden dolayı binalar depreme karşı dayanıklı yapılar. Depreme göre tasarlanmış ve halk bu konuda oldukça bilinçlidir… İzmir Orman Bölge Müdürü Zafer Derince ile yaptığımız sohbette ormanlarımızın önemini konuştuk. Bölge Müdürü Zafer Derince şöyle anlatıyor; “Durumun özü şu, bir yerde sıklıkla meydana gelen bir afet varsa, o afetlere karşı tedbirler mutlaka alınmalıdır. Fakat her yıl ülkemizde meydana gelen yangınlar, hektar hektar ormanlarımızı tüketirken, bu konuda hala insanlarımız bilinçsizce davranışları, piknik ateşlerini söndürmeden bırakmak, tarlalarda bilinçsizce anız yakmalar ve birde terör belasının intikam uğruna ormanlarımızı yakmaya çalışması. Bu olaylardan ders çıkaramayan bir yapıda olduğumuz görülüyor…” Özellikle 2020 yılında yağışların olmaması ve 2021 yılı başlarında yarı kurak bir iklim yaşayan ülkemizde aniden bastıran aşırı sıcaklar ve bilinçsiz insanoğlu varlığı, ülkenin sınırlı doğal kaynaklarından olan ormanlarımız için oldukça tehlikeli olmaktadır. Yakılan orman alanları kesinlikle imara açılamaz ve açılmıyor. Yanan ormanın yerine hemen tekrar ağaçlandırma projesi başlıyor ve ağaçlandırma yapıyoruz. Yüzde 29 olan orman alanımız yüzde otuzlara çıkarmaya çalışıyoruz. Ülkedeki orman alanları bize ülkenin tam bir orman zengini olduğumuzu gösteriyor… Orman varlığına sahip bir ülke olarak ormanlarımıza sahip çıkma refleksi geliştirmemiz gerekirken, maalesef yanıp kül olmalarındaki en önemli rolü yine bizler oynuyoruz. Kaynakları etkin bir şekilde kullanıp elzem ihtiyaçları gidermek ve Ormanlarımızı yalnız ormancılar değil, insanlarında ormanlarımızı korumak zorunda olduğunun bilincinde olması gerekir. Orman Bölge Müdürü Zafer Derince böyle anlatıyor… Fakat bir köşe yazarı olarak benim düşüncem, sorunun sadece yangın söndürme uçağı veya helikopterleri kiralayıp müdahale etmekle yangın sorununu çözüleceğini sanıyorsak büyük yanılgıya düşeriz.  Ormanlarımızda yıllarca yetişmiş çam ağaçlarımızın yanında, meydana gelen yangınlarda çiftçimizin el emeği göz nuru ekinleri ile meyve ağaçları, harnup ve zeytin ağaçları maalesef yanmıştır. Yangın nereden gelirse gelsin günah keçisi aramaktan vazgeçelim. Asıl sorumlular biz insanlarız. Okullarda çocuklarımıza ve insanlara çevre bilinci kazandıracak eğitim sistemiyle çevreye duyarlı, yeşili seven ve koruma güdüsü olan toplum yetiştirmeliyiz… Hükümetin aldığı kararla, eğitim yöneticilerinin uzun uğraşları sonucunda 9. sınıflar için “ekoloji ve çevre” dersi zorunlu oldu. Bu da yetmez. Çevre bilinci kazandırmak için ilkokul çağından itibaren çevre eğitimi diğer ders konuları içerisine, tematik olarak çevre bilincini geliştirebilecek şekilde entegre edilmelidir. Yani, Türkçe dersinde çevre kirliliğini anlatan bir kompozisyon yazdırırken, resim dersinde çevre kirliliğinin zararlarını veya ağaçlandırmanın önemini ortaya koyan resimler çizdirilmelidir. Köylerde ailelere çevre bilinci oluşturacak eğitimler verilmelidir… Ancak çevre eğitimini hayatın her alanına yayarsak çevreye karşı duyarlı ve bilinçli nesiller ve bireyler yetiştirebiliriz. Franklin Roosevelt’in “Bir ulusun uygarlık düzeyi, üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür” diyor…