Köy Enstitüleri, Türk edebiyatında aydınlanma, diyalojik perspektif gibi konulardan araştırmaları olan Alper Akçam hacimli ve önemli bir esere daha imza atıyor Yazar Alper Akçam, önümüzdeki günlerde...

Köy Enstitüleri, Türk edebiyatında aydınlanma, diyalojik perspektif gibi konulardan araştırmaları olan Alper Akçam hacimli ve önemli bir esere daha imza atıyor Yazar Alper Akçam, önümüzdeki günlerde “Romanımızda Kurtuluş Savaşı ve Kadınlarımız” adlı çalışmasının okuyucuyla buluşacağını duyurdu. Akçam, 30 Ağustos’un 99’uncu yıldönümüne günler kala yaptığı açıklamada kitabın Anadolu için kendini feda eden insanları anma fırsatı verdiğini kaydetti. Akçam, 19 Mayıs 1919- 30 Ağustos 1922 tarihleri arasındaki sürecin bu topraklar için değerine işaret ederek, “Anadolu toprakları üzerindeki bu üç yıl, üç aylık dönemin hikâyesi hem ülkemiz, hem insanlık tarihi açısından büyük dersler içerir… Yurt sevgisi, insan sevgisi ile çıkar ve iktidar odakları karşı karşıya gelmiştir. Dünyanın egemenlerinin ve bir serüven uğruna girilmiş emperyalist savaşın galiplerinin desteklediği işgalci yabancı kuvvetler karşısında oluşmuş cepheler hem bir destan sayfalarını oluşturur, hem sonrasında tarihi iyi anlayamayanların başına neler gelebileceğini gösterir” diye konuştu. Yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı “Romanlarımızda Kurtuluş Savaşı ve Kadınlarımız” dosyasını hazırlarken okuduklarının kendisine çok şey kattığının altını çizen Akçam, “Kitabın basımı henüz tamamlanmadı ama yaptığım okumalar bana çok şey kazandırdı. Diğer araştırma kitaplarıyla birlikte kafamdaki birçok taşı yerine oturttu; ülkenin aydınlık geleceği ve özgürlük için kanını dökmüş insanlarımızı bir kez daha saygıyla anmak için olağanüstü bir fırsat sundu” sözlerine yer verdi. ROMANIN GÖREVİ Milan Kundera’nın, “Yaşamın o zamana kadar bilinmeyen bir yanını keşfetmeyen roman ahlaka aykırıdır. Romanın tek ahlakı bilgidir” sözüne atıfta bulunan Akçam, “Okuduğum romanlar henüz kurtuluş savaşı tamamlanmadan yazılmış Halide Edip Adıvar’ın ‘Ateşten Gömlek’inden, Attila İlhan’ın 1982 yılında yayımlanmış ‘Dersaadette Sabah Ezanları’ adlı yapıtına kadar altmış yıl süresince yazılmışlar… Dil değişmiş, toplumsal ilişkiler değişmiş, üsluplar değişmiş… Değişmeyen şeyler de var kuşkusuz… Çıkar ve iktidar için eğilip bükülenler ile özgürlük ve adalet için kavga edenler ve boyun eğmeyenler… Kurtuluş Savaşı üzerine yazılmış romanların Kurtuluş Savaşı ile bilgiler bağlamında birlikte okuduğumuzda işimizi kolaylaştıran birçok öğe de vardır. Bunlardan biri de İlhan Selçuk tarafından 1973 yılında romanlaştırılmış ‘Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’dır. Yüzbaşı Selahattin Yurtoğlu birçok farklı kaynaktan da öğrenilebileceği gibi Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’dan, Batı Anadolu’da, Bandırma’ya asılan Yunan bayraklarını indirtip Ayvalık’ta düşmana askeri birlik olarak ilk kurşunu sıkmış 172. Alay’ın da aralarında olduğu darmadağınık tümen, alay ve taburları bir araya getirecek ve kendi deyimiyle Anadolu’da işgalci düşmana karşı bir isyan çıkarmak için 19 Mayıs 1919’un hemen iki gün sonrasında 21 Mayıs 1919 günü Bandırma’ya ayak basmış 17. Kolordu Komutan Vekili Albay Bekir Sami’nin yaverliklerini yapmış bir subaydır” açıklamasını yaptı. İlhan Selçuk’un sonradan Yurtoğlu soyadını alacak Selahattin’in tam on beş ciltlik aile ve savaş anılarını bir romana dönüştürdüğünü belirten Akçam, İlhan Selçuk’un girişteki notları arasında şu kısma işaret eder: “Yüzbaşı Selahattin’in romanın rakamla özeti şudur: 1910 yılında Harbiye birinci sınıfında 16 askeri idadiden öğrenciler toplanır. Bu sınıf orduya 422 piyade, 41 süvari subayı vermiştir. 1930 yılında, yani yirmi yıl sonra sınıf arkadaşları Dolmabahçe’de yıldönümü töreni düzenlerler. Ama hayatta 54 kişi kalmıştır.” (İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, s 9-10) Akçam bu gerçekliğin önemine değinerek, “19 Mayıs 1919’dan 30 Ağustos 1922’ye uzanan üç yıl üç aylık bir kutsal kurtuluş savaşı hikâyesinde öne çıkan en önemli gerçeklik budur. 463 kişilik seçkin bir yetişkin sınıfı aralarından 409’unu toprağa vererek, geriye kalmış 54 kişi olarak çok yeni ve başka bir ülke yapısı içinde bir araya gelmişlerdir. Bu 409 seçkin insan, ülkeleri için kanlarını döküp canlarını verirken, ‘Dersaadet’te, bir yanı yoz Osmanlı saltanatına cariye ve kapatma olmuş, mal gibi alınıp satılmış, bir yanı işgal subayları için balolar, içkili eğlenceler düzenleyip onların etrafında fink atan işbirlikçi çevrenin kadınlarına hiç benzemeyen, karda yalınayak yürürken donma ve el kadar bebesini yetim bırakma riskini göze alıp kendi battaniyesini taşıdığı cephanenin üzerine örten, at binen, sipere yatıp düşmana kurşun atan başka bir kadın ile karşılaşır” görüşünü aktardı. Alper Akçam kimdir? Tıp doktoru, genel cerrahi uzmanı; öykü, roman, deneme yazarı. 8 Haziran 1952, Ardahan doğumlu. Tam adı Ahmet Alper Akçam. Yazar Dursun Akçam’ın oğlu, yazar Taner Akçam’ın ağabeyidir. Ardahan, Kırıkkale, Ankara’da öğrenim gördü. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini 1974 yılında bitirdi. Ankara, Karabük, Yalova, Erzincan, Bursa SSK hastanelerinde yirmi altı yıla yakın genel cerrahi uzmanı olarak çalıştı. 2000 yılından itibaren etkin hekimlikten ayrılarak yalnızca edebiyatla uğraşmaya başladı. Çalışmalarını Mudanya’da sürdürdü. Roman, öykü, makale, deneme, eleştiri, mektup türlerinde yazın çalışmaları bulunmaktadır. Edebiyatçılar Derneği, Bursa Kültür Sanat Vakfı üyesidir. Ödülleri: “Nesi Varmış” adlı öyküsüyle Türk Tabipleri Birliği Öykü Yarışması 1997 Ödülünü, 2002 Orhan Kemal Öykü Yarışmasında mansiyon, Sağlık Emekçileri Sendikası Edebiyatçılar Derneği 2001 Öykü Yarışması Birincilik Ödülünü, 2008 Yunus Nadi Öykü Ödülünü, 2011 Troya Edebiyat Ödülünü aldı.