BBŞT İzmir’in tek şehir tiyatrosu. 2013’ten beri Tiyatro Müdürlüğü bünyesinde hizmet veriyor ve her oyunu kapalı gişe izleniyor. 1992’de temeli atılan ve 2013’te kurumsallaşan BBŞT’nin geçmişini ve bu...

BBŞT İzmir’in tek şehir tiyatrosu. 2013’ten beri Tiyatro Müdürlüğü bünyesinde hizmet veriyor ve her oyunu kapalı gişe izleniyor. 1992’de temeli atılan ve 2013’te kurumsallaşan BBŞT’nin geçmişini ve bugün neler yaptığını Genel Sanat Yönetmeni Onur Erdoğan’la görüştük. Erdoğan, Bornova’da tiyatronun yanında bir okul görevi gördüklerini ifade ederek, “Seyircimizi tanıdığımızı düşünüyoruz. Bu açından baktığımızda kentin kimliğinin bir parçasıyız” dedi. BBŞT bu sezon neler yapıyor ve önümüzde bir yeni oyun var mı? Sezona “Metot” ve “Sessizlik”le başladık. Kimin eserleri bunlar? Metot, Jordi Galceran’ın oyunu. Bir İspanyol yazar. Bizim iki yıl önce çıkardığımız bir oyundu. Ama mütemadiyen oynadık. Anti-kapitalist bir duruşu var. Global şirketler, iş yaşamı ve insanların işe alımında yaşadıkları problemlerle ilgili çok güzel eleştirel bir oyun. Çok ilginç bir rejiyle sergiledik. Ben yönettim. Tamamen kapalı, oyuncular camın içinde oynuyorlar oyunu. Seyirciyi hiç görmüyorlar. Dolayısıyla o iş görüşmelerinde o sıkıştırılmışlığın duygusunu vermeye çalıştık. Seyircilerden çok güzel görüşler alınca bu sene de devam ettik. Bir de Sessizlik…Geçen yıl Mart ayında çıkardığımız bir oyundu. O da güzel görüşler almıştı. Hatta Özdemir Nutku Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Biz oyunlarımızda muhalif bir duruşu ve toplumun hassasiyetlerini ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Dramaturjik katmanlarının olmasını istiyoruz. Sessizlik de 1000 yılının İngiltere’sinde geçiyor. Kralı Ethelred ve Prenses Ymma döneminden Moira Buffini’nin yazdığı bir oyun, İngiliz yazar. Bu oyunu da geçtiğimiz Mart ayında koyduk. Son gösterimini cumartesi günü (1 Şubat) yaptık. Tamamen kapalı gişe izlendi. Şimdi sezonun yeni oyunu için hazırlık halindeyiz. Bu seferlik hem bir yerli oyuna gidelim hem yeni yerli yazarlardan birine şans tanıyalım istedik. Özlem Lale, 9 Eylül Üniversitesi Yazarlık Bölümü Mezunu. Yaklaşık 10 yıl önce mezun oldu. Onun, “Radyo-yu Hümayun adlı oyununu hazırlayacağız. Şu anda Ankara Devlet Tiyatrosu da oynuyor. Biz de sunacağız. Hakan Taner Yıldırım yönetiyor. Hoşumuza gitti oyun. Çünkü repertuarı dengelemeye çalışıyoruz. Güncel bir konu mu? Hayır, aslında bir komedi. Osmanlı Devleti’ne radyonun gelişini anlatıyor. Bunun üzerine ironi kuran bir oyun. Bizim dengelemeye çalıştığımız şu: Sezona iki tane ağır oyunla başlayınca, zaman zaman ironik ve komik eleştiri yapan oyunları seçmeye çalışıyoruz ki, farklı kitlelerden seyirciyi çekelim. Çünkü, sürekli olarak zor oyunlar koyduğunuzda bazı kitleleri çekmekte zorluk çekebilirsiniz. İnsanlar alışıklar, sürekli komedi izlemeye. Bizim de tercihimiz değil, aynı türde oyun sergilemek. Onun için, arada koyduğumuz komediler, yerli yazarlara şans tanıyan çalışmalara da yer vermeye çalışıyoruz. Geçen yıl da “Sınırda” isimli bir oyun koymuştuk. Sınırda oyunu da Türk-Ermeni problemini anlatan, o dönem içindeki sıkıntıları daha çok ironik olarak ele alan bir oyundu. Yeni yerli yazarlara şans vermek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü ortada bir üretim var ve o üretim reel hale getirilmediği sürece kitapta kalıyor. Tiyatro oyunu, kitapta kalması için yazılan bir eser değil. Zaten sergilendikten sonra, oyun iyiyse kendi alanını açmaya devam ediyor. Biraz kendinizi anlatır mısınız? Ben, 1998’den beri Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’ndayım. O zamanlar kursiyer olarak girmiştim. Ben makine mühendisliği okudum. Makine mühendisiyken burada kursiyer olarak yer aldım. Sonrasında zaten 2007’ye kadar Bornova Şehir Tiyatrosu da, diğer belediye tiyatroları gibi amatör bir yapıyla hareket ediyordu. Kurs ve kursiyer oyunları şeklinde… Sonrasında buradan başlayan yolculuk, farklı ustalarla, yurtdışında farklı eğitimlerle devam etti. 2007 yılında şu anda kadroda bulunan birçok arkadaşımızla beraber, buradaki yapının profesyonel bir noktaya taşınması için teklif sunduk. O dönemde şehir tiyatroları tıkanmıştı. Belli başlı şehir tiyatroları vardı, Türkiye’de. Yenisini kuramıyordu, hiçbir belediye. En son Bakırköy Belediyesi bir kadro almıştı. Benim de profesyonelliği tercih etme serüvenim, 2007 yılında sunduğumuz teklifle başladı. Tabii bu süreç içinde Avrupa ve dünyanın birçok yerinde farklı çalışmalar yapma şansım oldu. Sonrasında 2007 yılında BBŞT olarak kadro aldıktan sonra bir yolculuk başladı burada. Bir hedef koyduk. Yani buranın daha kurumsal yapıya ulaşmasıyla ilgili bir hedef koyduk. Yani ilk beş yıllık hedefimizde bir müdürlük ve yönetmelik haline gelmek vardı. Çünkü, tiyatroların, özellikle kurumsal tiyatroların kendi iç yönetmelikleriyle yönetilmesi çok önemli. Çünkü, kamu personelisiniz ama yaptığınız işin doğası kamu personel kanunlarına uymuyor. Onun için de devlet tiyatroları da şehir tiyatroları da özerk yönetmeliklerle yönetiliyor. Sanatın evrensel biçimi olan özerkliğe sahip olması ve sanatsal kararların o yönetmelikte belirtilmiş olan kurullar tarafından alınması. Biz de 2013 yılında Tiyatro Müdürlüğü’nü kurarken mevcut şehir tiyatrolarının yönetmeliğini inceleyip kendimize göre yenilikler ekleyerek bir yönetmelik oluşturduk ve bir sanat kurulu kurduk. Artık BBŞT Müdürlüğü, Bakırköy Belediyesi’nden sonra Türkiye’de açılan ikinci tiyatro müdürlüğü oldu. 2013’te müdürlüğü kurduğumuzda sanatçı sayımız 20’leri aşmıştı. Bizden sonra Türkiye’nin farklı yerlerinde şehir tiyatroları adına bir hareketlilik oldu. Bursa-Nilüfer, Eskişehir-Odunpazarı şehir tiyatrolarını açtı. Tarsus, Alanya aklıma gelen ilçeler. İl bazında da hareketlilik oldu. Kültür Müdürlüğü’ne bağlı değil; Tiyatro Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyet yürütüyorsunuz… Evet, aslında burada önemli olan müdürlük değil. Önemli olan tiyatronun kendi iç yönetmeliğini bahsettiğim şekilde, sanatın özerk kalmasını sağlayacak şekilde yürütebilmesidir. Bu da sanat işleyişiyle alakalı. Tabii idari işleyiş başkadır. Bir kamu kurumundasınız. Sadece sanatsal kararlarla ilgili işleyişte özerk kalmak önemli. Oyun seçimi, oyun kararları gibi konularda özgürlük çok önemli. Evet, dediğim gibi 2013’te müdürlük haline gelerek bir atılım yaptık ve ödenekli hale geldik. Şimdi de İzmir Büyükşehir Belediyesi şehir tiyatrosu kuracak. Bu da bizim için güzel bir gelişme. Ben 10 yıl önce İzmir’e yerleştiğimde Bornova’da Şehir Tiyatrosu’nun varlığını hemen öğrenmiştim. Sanıyorum, bu şehre gelen ve sanata meraklı olan herkesin dikkatini çeken bir durum bu. Siz, Bornova Şehir Tiyatrosu’nun özellikle ilçenin kimliğine ne kattığını düşünüyorsunuz? Bir kere bizim yapısal olarak farklılığımız, aynı zamanda bir eğitim kurumu olmamızdır. Yani, şu anda 400’e yakın kursiyerimiz var. Kurslar çocuk ve yetişkin üst yaş sınırı olmayacak şekilde sürdürülüyor. Normal bir hafta sonu kursu gibi değil. Şu anda bile öğrenciler fuayede ödev hazırlıyor. Biri hemşire. Nöbetten çıkmış gelmiş. Hepsi bir meslek sahibi. Ya da tiyatroyla ilgilenen, tiyatro yapmak isteyen öğrenciler var. Şimdi bu bir altyapı oluşturuyor. Şu an kadromuzun büyük çoğunluğu bizde çocuk yaşlarda ya da lise yıllarında gelip eğitim almış, ardından güzel sanatlar fakültesine gidip mezun olarak geri dönmüş arkadaşlarımızdan oluşuyor. Bu şunu sağlıyor: Birincisi, sanatçı yetiştirme iddiasında olan bir çocuğun kötü bir şeyle ilgilenmesi mümkün değil. Sanat ruhu yumuşatıyor. İkincisi de sanat muhaliftir. Özgürdür. Düşünme ve düşündüğünü aktarma yetisi geliştiriyor. Buradan böyle binlerce öğrenci geçti. Bunlar Türkiye’nin birçok yerine dağıldı. Tiyatro yapıyorlar. Tiyatro yapmasalar bile gözü olan, eleştirel sanatseverler haline geldiler. Aslına bakarsanız bir altyapı çemberi oluştu. Şimdi işin önemli tarafı, sanatçının toplumu tanıması gerektiğini düşünüyorum. Kime hitap ediyorsun? Seyircin kim? Seyircinin sorunları neler? İhtiyaçları neler? Bir yönetmen olarak bir oyunu çıkarırken seyirciyi tanımak çok önemli. Ayrıca, İstanbul’dan, Ankara’dan gelen arkadaşlarımız var. Onların çocuklara eğitim veriyor olması, onların bu kente dahil olmasını sağlıyor. Öncelikle Bornova halkını tanıyor. Sanatın o elitist yapısından kurtulması bu şekilde oluyor. Yani seyircinizi tanıyorsanız bu mümkündür. Bu konuda biz iddialıyız. Seyircimizi tanıdığımızı düşünüyoruz. Bu açından baktığımızda kentin kimliğinin bir parçasıyız. Bornova bir öğrenci kenti. Fiziksel olarak da üniversiteye yakın bir noktadasınız. Öğrenci kitlesiyle nasıl bir etkileşim içindesiniz? Bizim seyirci yaş aralığımız ağırlıklı olarak genç. Son 6-7 senedir biz biraz Devlet Tiyatrosu’na (DT) alternatif de olduk. DT’nin seyircisi biraz daha yaşlıdır. Genç seyirci kitlesinin de bize döndüğünü gördük. Ama genel olarak dinamik bir öğrenci seyirci kitlemiz var. Kurslar anlamında da gençlerin ilgisi yoğun. 120 civarında genç kursiyerimiz var. Bunların birçoğu çevre üniversitelerden gelmiş veya İzmirli. Bu öğrencilerle beraber ciddi bir gönüllü ordusu oluşmuş oluyor. Hem Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde hem Çamdibi’nde kurslar devam ediyor. Bu şekilde de üniversiteli genç kitleyle iletişim halinde olabiliyoruz. Daha önce organik ilişki de kurabiliyorduk. Daha önce yurtlarda oynayabiliyorduk. Ancak üniversitelerin yapısından kaynaklı son zamanlarda bunları yapamıyoruz. Ama Yaşar Üniversitesi talepte bulundu. Onların sahnesinde oyun sergileyeceğiz. Şimdi bir İzmir Büyükşehir Belediyesi var. Ancak şehir tiyatrosu hala yok. Sonuçta büyükşehire metropol bir ilçede, Bornova’da Şehir Tiyatrosu var. Bu, nasıl bir algı oluşturuyor? İzmir içinde birkaç tiyatro örgütü var. Tiyatro Platformu dernek oldu. Kıyı Ege Tiyatrolar Birliği. Buralarda yaptığımız konuşmalarda yıllardır İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bir şehir tiyatrolarının olmamasının ciddi bir handikap olduğunu söyledik, bunu herkes söylüyor. İzmir’de birden fazla şehir tiyatrosunun olması gerekir. Sayın Tunç Soyer’in yaptığı çalıştayda sorduğu sorulardan biri ödenekli kadrolu şehir tiyatrosu mu yoksa proje bazlı tiyatro mu sorusuydu. Benim söz alarak yaptığım şuydu. Sanatçısını istihdam eden, onun İzmir’de kalmasını sağlayan kadrolu, ödenekli şehir tiyatrosu aynı zamanda üretimin çeşitlenmesi için özel tiyatrolara da destek veren bir belediye. Zaten bunlar birbirinden ayrı kurumların yapacağı şeyler. Belediyeler, yatayda örgütlenmesi gereken yapılar. Tiyatro müdürlüğü bununla ilgilenen bir örgütken, kültür müdürlüğü diğer özel tiyatrolara destek verebilir. Tunç Bey de bu yönlü olacağını söyledi. Biz, uzun yıllar Büyükşehir’deki şehir tiyatrosu açığını kapatmaya çalıştık. İşte sahnelediğimiz oyunlarla… DT’ye hem alternatif olması lazım hem daha muhalif bir tutum gerekiyor. İzmir’in birden fazla şehir tiyatrosuna ihtiyacı var. Şu anda sadece biz varız. Kıskanılıyor musunuz? Negatif bir kıskançlık değil ama olumlu anlamda bir kıskançlık görüyoruz. Sadece İzmir’den değil. Örneğin Bolu’dan da telefon alıyoruz. Nasıl yaptınız, diye soruyorlar. Bizim buradaki kurumsal yapımız Türkiye’nin her tarafında kurumların ve sanatseverlerin gündemindeyiz. Herkes bu seviyeye gelme gayreti içinde olduğunu ifade ediyor.