Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması, sık rastladığımız bir durumdur. İşte, böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de ‘ koca karı ilaçları’...

Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması, sık rastladığımız bir durumdur. İşte, böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de ‘ koca karı ilaçları’ deyimidir. Bu tabirin aslı ‘Koca Karia İlaçları’dır. Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında yaşamış Karia (Karya) Uygarlığı’nın geçmişi M. Ö. 3400’lere dayanır. Bir gün Karia Sarayı’nın bahçesinden bir çığlık duyulmuş. Çığlık, Karia Kralı’nın kızına aitmiş. Yörenin en zehirli yılanı, Karia Kralı’nın kızını sokmuş. 1,5 metre boyunda, kurşuni renkteki bu yılanın ısırığı sonrası genç prenses acı içinde yere yığılmış... Prensesin yüzü morarmış, ateşi yükselmiş ve narin bedeni titremeye başlamış... Adeta kan ter içinde kalmış. Hemen prensesi hekimlere göstermişler ama hiçbir hekim kızın hastalığına çare bulamamış. Mecburen krala durumu anlatmışlar, “Maalesef... Prensesi kaybedeceğiz” demişler. Kral, bu haberle kahrolmuş. Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmemesi onu yıkmış. Prenses ateşler içinde geçirmiş o geceyi... Yüzü, gözü şişmiş... Kral da çaresizlik içinde onunla birlikte sabahı sabah etmiş. Hekimler, genç kızın en geç akşam saatlerinde hayatını kaybedeceğini söylemiş... Kral kızının başında gözyaşlarını dökerken, tüm Karia halkı da tapınaklarda genç prenses için dualar ediyormuş. Tam ümitlerin kesileceği anda bir haber gelmiş. Kralın yanına gelen muhafızlar, “Kralım, dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor” demiş. Kral da balıkçının hemen içeriye alınmasını emretmiş. Simi Adası’dan geldiğini söyleyen balıkçı hemen boynundaki meşin keseden bir tahta kutu çıkarmış ve içindeki merhemi kızın tüm bedenine sürmüş. Balıkçı, “Üzülmeyin Kralım, kızınız ölmeyecek. Tüm şişlikler de yarın inecek. Ertesi gün de kızınız eskisi gibi ayağa kalkacak” demiş. Simili balıkçı, bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrendiğini söylemiş. Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemmiş. Çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanmışlar, deneyen herkesi de kurtarmışlar. Ertesi gün balıkçının dediği gibi olmuş. Genç kızın şişlikleri inmiş, ateşi de düşmüş. Artık narin bedeni titremiyormuş. Bir sonraki gün ise tamamen iyileşmiş ve ayağa kalkmış. Karia Kralı hemen balıkçıyı bulmalarını ve ailesiyle birlikte saraya getirmelerini söylemiş. Balıkçı ve ailesi artık sarayda kalacakmış. Saraya gelen Simili balıkçı saray hekimleriyle tanıştırılmış. Kral ikinci bir talimat vermiş: Karia topraklarındaki dağlar, taşlar, ovalar aranacakmış. Tüm çiçeklerin ve bitkiler araştırılacakmış. Denizlerdeki yosunlar da incelenecekmiş. Bu incelemelerin ardından ilaçlar yapılacak ve hasta insanlar şifa bulacakmış. Krallık da bu konuda yapılan araştırmaları tümüyle desteklemiş. Derler ki, tarihin ilk bilimsel tıp adımı işte o gün atılmış. Tarihin ilk bilimsel farmakoloji merkezinin Anadolu’da kurulmasının nedeni de yine Simili balıkçılarmış. Ve hatta derler ki yüzlerce yıl Karialılar şifalı otlardan yüzlerce ilaç yapıp binlerce hasta iyileşti. ‘Tıbbın babası’ olarak bilinen Hipokrat da bu adımlardan yola çıkmış... İşte, bu yüzden ‘Koca Karia İlacı’ sözü, yüzyıllardır Anadolu’da ‘Koca Karı İlacı’ diye kullanılır. Bugün sizinle güzel bir hikaye paylaşmak istedim... İyi haftalar!