Sinemaya tiyatroya meraklıyımdır. Film senaryolarına da…

Sinemaya tiyatroya meraklıyımdır. Film senaryolarına da… Bu yüzden tipoloji, karakter analizleri ilgimi çeker. Şu sıralar insanların ruh dünyasıyla ilgili merak ettiğim iki duygu hali var. Tartıştığı, kavga ettiği, küstüğü biriyle, üzerinden zaman geçip barıştıktan sonra ‘hiçbir şey olmamış gibi’ davrananlar. Birincisi bu… Hakkını arıyor, güzel… Hakkını ararken ağzına geleni söylemek… Aşağılama, hakaret, hatta küfür… Günler geçip barıştıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yapmak… Nasıl başarıyorlar bunu, bilmiyorum. Var mı bunun bir hapı, ilacı? Kin gütmeye karşıyım. Elbette insanlar küs kalmamalı. Elbette barış gibisi yok. Ama öyle de küsülmez be kardeşim. Daha sonra yüzüne bakacağı insanlara o laflar söylenmez. Ben söyleyemem. Ben tartıştığım, küstüğüm (çok azdır) birine hiçbir şey olmamış gibi davranamam. Ya da kolay kolay da gönlümü alamaz. Kin falan değil bu, gurur. Ne dediğimi bilmeyecek kadar kendimi kaybettim’ zayıflıkları… Geçin bunları! Öfke canlıya özgü bir davranış, öfkeyi kontrol etmek ise insana özgü… İnsan diyorum; beşer değil, canlı değil, insan… Hayvanları gözlemliyorum. Boğuşuyorlar, kapışıyorlar. Kavga bittikten sonra biri bir yerde, diğeri karşısında uzanıyor. Hiçbir şey olmamış gibi… Komik… Küslük yok, ne güzel de… Onlar hayvan… Çok gelişmiş bir hayvan olarak yaşayıp hayata öyle veda etmek mi, yoksa insan olmak mı? İkincisi de; ‘yönetilenler’ sınıfındayken sistem ve yöneticileri eleştiren, ancak ‘yönetenler’ kısmına geçince değişenler… Bu yaşıma geldim, kendilerini ‘bir yerde’ görenlerin hepsinin değiştiğini gözledim. Hepsinin… Özellikle gazetecilik mesleğimde… Önce konuşma şekilleri değişiyor. Daha düne kadar beraber katil peşinde koştuğumuz muhabir arkadaşların “Sayın başkanımızın teşrifi…”, “Birlikte hasbihal ettik” gibi samimiyetsiz, soğuk, siyasi jargondan tırtıklanan, yarım yamalak içerikler, konuşurken gözüme bakmamalar… Sonrasını biliyorsunuz. Önceleri şaşırırdım, artık şaşırmıyorum. Hatta biraz komik görünüyorlar. Öncesi naif, çekingen, karıncaincitmez; sonrası cevval… Öncesi şikayetkar, ağlak, kendini yerden yere atan geç ergen; sonrası kibirli, narsist… Hayvanlar aleminde var aynısı. Aslanın dışkısını bırakarak bölgesini belirlemesi, alfa erkeğinin sürüye hükmetmesi, dişileri sahiplenmesi, hayvan gruplarındaki hiyerarşi, hatta sömürü… E bu da insanlar aleminde var. Sınırlar, haritalar… O zaman haritalar insanların dışkıladığı yerler. Yöntem değişik sadece. Aslan dışkısını bırakıyor, insan buna dış politika diyor, angajman kuralları diyor, falan filan… İktidar hırsı, sömürü de canlıya özgü bir davranış, ancak insan olmak başka bir şey… Başka… Beşer değil, canlı değil, insan… Çok gelişmiş bir hayvan olarak yaşayıp hayata öyle veda etmek mi, yoksa insan olmak mı?