Korona günlerinde evlerine kapanan edebiyatçılar, yaşanan sürecin ağırlığının farkında olduklarını ifade ederek, bugünlerde neler yaptıklarını ve düşüncelerini bize anlattı Evlere kapandığımız şu gün...

Korona günlerinde evlerine kapanan edebiyatçılar, yaşanan sürecin ağırlığının farkında olduklarını ifade ederek, bugünlerde neler yaptıklarını ve düşüncelerini bize anlattı Evlere kapandığımız şu günlerde hayatın her alanı salgından etkilendi. Edebiyat dünyası bundan muaf değil, tabii ki… Biz de ulaşabildiğimiz şair ve yazarlara neler düşündüklerini ve yaptıklarını sorduk. İşte “Korona günlerinde eve kapanmak edebi çalışmalarınızı nasıl etkiledi? Neler düşündünüz ve yazıyorsunuz?” sorumuza edebiyat dünyasında gelen cevaplar: - Mazlum Çetinkaya (Şair-yazar): Bu zorlu günler kaygı ile birlikte eve kapanmama yol açtı. Yakınlarımdan uzak olmak kaygısı dışında olumlu bir yanı da oldu diyebilirim. Yarım kalan bazı eksikleri özellikle okuma noktasında tamamladım. Çıkacak yeni kitabıma ait dosyayı yeniden gözden geçirme fırsatı buldum... Tam bu sürece denk gelen Artı Gerçek'te yazmamla ilgili de planlama yapıp yedek yazılar biriktiririm diye umuyorum. Bu süreçte benim yazdıklarım biraz ölüm temalı oldu. Gerçi hiç ölümden de kopmadım, yaşamdan kopmadığım gibi... Bu süreçten önce de ev ağırlıklı yaşadığım için zor gelmedi bana eve kapanmak... Ama sokakların sessizliği ölüm söylemli titreşimleri ister istemez beni de etkiledi. Umarım az kayıpla bu süreci atlatırız.

‘ZORUNLULUK CAN SIKICI AMA…’

- Mesut Kara (Yönetmen-yazar): Ben genelde eve kapanık yaşayan biri olduğum için, kapanmanın yabancısı değilim fakat bunun bir zorunluluktan kaynaklanıyor olması can sıkıcı tabii ki. Bu zorunluluğun korona gibi bulaşıcı, tehlikeli bir salgın hastalıktan kaynaklı olması korku ve tedirginliği de içeriyor. Sonuçta hayat risklerle dolu, hep iyi, güzel sürprizlerle karşılaşmıyoruz. Tedirgin bir eve kapanış olsa da bu zamanı doğru değerlendirmek, bundan yararlanmak gerekiyordu. Yarım kalan ya da üzerinde çalıştığım projeleri, yapmak istediğim işleri sıraladım, çalışma planı yapıp çalışmaya başladım, sürdürüyorum. Öncelikle ‘Devlet, Toplum ve Sinema’ adlı kitabım Klaros Yayınları’ndan yeni çıktı, onun tanıtım çalışmalarını yapıyorum. Söyleşi için birkaç arkadaş ve dergiden sorular geldi, bugün yarın onları yanıtlayacağım. Sonrasında sırada olan üç ayrı kitap projem vardı, birine öncelik kararı verip hemen çalışmaya yazmaya başlıyorum. Geçmiş yıllarda yazdığım öykü çalışmalarım vardı, onları bulup çıkardım. Onları düzenleyeceğim. Evrensel gazetesinde haftalık sinema yazılarım devam ediyor. O yazılar da araştırmayı, yeniden okumayı ve film izlemeyi gerektiriyor. Bunun için aralıksız araştırma ve okumalar yapıp her gün film izliyorum. - Vejdin Çiçek (Şair): Korona kuşkusuz herkes kadar bizi de etkiledi; ama evde kapanmak gibi bir durumum yada şöyle diyeyim şansım olmadığı için her zamanki gibi işyerime girip geliyorum. Yazmaya gelinceye sizden iyi olmasın edebiyat çalışmaları konusunda bana fikirler veren bir dostum, önüme izlemem gerekenlerin listesini koydu. Şimdilik “Yeditepe İstanbul” dizisini izliyorum. Önümüzdeki günlerde bir öykü kitabıyla okuyucu karşısında olmayı istiyorum.

‘YALANIN APTALLIĞINI ÖDÜYORUZ’

Mahmut Temizyürek (Şair): Herkes özlemişti sessizliği. Çalışanlar evlerini, öğrenciler boş zamanlarını özlemişti. Ama bu denli gürültülü bir sessizlik bu denli yıkıcı bir tembellik ummuyordu hiç kimse. Nasıl bir felaketin içine düştüğünü kavradıkça yerinde çakılı kalmak zorundalığı kadar ağır bir tutsaklık görmedi bu çağ insanı. Düşündüm de, takıntı bozukluğu olanlar, hipokondriaklar kimseden daha anormal değilmiş meğer. Şu sıralar herkes birbirine benziyor, akıllılar, deliler, sağduyulular, solduyulular. Kozmik kötülük insanı birbirine benzetti ama kimse aynı şiddette yaşamıyor felaketi. Sınıfsal kötülüğün, eşitsizlik belasının sonuçlarını canlarıyla ödeyen bir insanlık durumu yaşanıyor. Açlık hep vardı ama şimdi topyekun ve bir adım ötemizde. Gerçeğin acı ve inatçılığını, yalanın aptallığını canla ödüyoruz. Bu kötülüğün kaynağının araçsallaşmış akıl olduğunu düşünen kim var? Doğanın canını kâr amacıyla yamyamca yağmalayan kapitalizmin vazgeçemediği bir akıl biçimi olduğunu söyleyenleri haklı çıkardı bu felaket. İşte şimdi doğru söyleme hakkını kullanan bu düşünürleri anlamaya çalışmanın en acil zamanı. Şu anda aynı kötülüğe maruz kalan zamane düşünürlerini izliyorum. Agamben’i, Chomsky’yi, Badio’yu, Zizek’i, Harvey’i, Demir Küçükaydın’ı, Tuncay Birkan’ı, vd. Dünya, doğa, toplum ve birey hakkında düşünen kim varsa, doğruyu söyleyenlere acilen kulak verilecek zaman tam bu zaman. İktidarların bön ve nobran zavallılar olduğu apaçık göründü. Ama bu bir adım ötesini göremeyen zavallılığının kurbanı olan 8 milyar hakkında düşünmek anlamına geliyor bu. Bir an önce yıkılmalı bu kötülük üretim merkezi olan Yenidünya Düzeni. Su, hava, toprak arınsın bu düzenin mikroplarından. İnsan aynı kozmik kaderi paylaştığını unutmadan bölüşsün emeğin ürettiğini. Duaya dönüşen bu duygu bu koşullarda nasıl eyleme dönüşürse, bunları düşünerek geçiyor korona günleri benim için. Kaçınılmaz biçimde takıntılı bir nevroz eşliğinde… - Ahmet Telli (Şair): Korona günlerinde evdeyiz tabii ki. Son 5-6 yılı kapsayan denemelerimi toplamaya çalışıyorum. Farklı basılı gazete ve internet mecralarında yayımlanan yazılarımı bir araya getireceğim. Bu süreç tamamlanınca okuyucuyla buluşmasını isterim. Tabii farklı yoğunlaşmalar ve araştırmalarım sürüyor. Bugünlerde edebiyatın hayatımızdaki hacmini küçültmemek adına benden basın ve kamu kuruluşlarına yanıt olmaya çalışıyorum. - Recep Çöl (Şair): Ben aynı zamanda sosyal güvenlik uzmanıyım. Virüsten dolayı hiçbir iş yapamaz; yani nafakamı kazanamaz duruma geldim. Şüphesiz bu durum aile hayatımızı da etkiliyor. Bu tür kriz zamanları her açıdan sağlıklı atlatmalıyız. Gelelim edebiyata… 3 Ocak’tan beri benim eksenimde gerçekleşen yaşanmış bir hikayeden yola çıkarak yazdığım romanım üzerinde çalışıyorum. Her gün birkaç saat aralıksız yazıyorum. Geri kalan zamanda da dünyayı takip ediyorum. Bugünlerin çabucak geçmesi umuduyla…