‘Nasıl başlık bu?’ dediğinizi duyar gibiyim. Salgın sürecinde kısıtlamaya uğrayanların nadir eğlencesi televizyon izlemek. Tabii ki prime time denilen en çok izlenen saat kuşağının olmazsa olmazı ise...

‘Nasıl başlık bu?’ dediğinizi duyar gibiyim. Salgın sürecinde kısıtlamaya uğrayanların nadir eğlencesi televizyon izlemek. Tabii ki prime time denilen en çok izlenen saat kuşağının olmazsa olmazı ise diziler. Yurdum insanını 3-4 saatliğine (ki reklam araları ile bu sürenin aşıldığı da oluyor) hayatın bütün dertlerinden koparan, başka bir hayal alemine taşıyan diziler. Salim kafayla izleyenlerin bile kısa sürede psikolojisini yerle bir edecek konuların işlendiği diziler. Her televizyon izleyenin ilgisine göre değişen, favoriden daha az beğenilene göre sıralanan diziler. Ağalık düzeni, zengin kız fakir oğlan sevdaları, mafya dünyası, tarihe yolculuk yapmamızı sağlayan dönem dizileri derken hemen hemen tüm televizyon kanallarında bizleri bir tarafımızdan yakalayan bir izlence bulmak mümkün. ‘BELGESEL İZLİYORUM’ ‘Ben belgeselleri izlerim. Diziler ilgi alanımda değil’ deyip de yalan söyleyenleri bir kenara ayırırsak, ailemizin yüzünden daha çok Amerikalıların telly yani aptal kutusu dediği televizyona odaklanıyoruz istisnalar hariç hepimiz. Benim beynimizi boşaltan dizilerle sorunum sadece bu değil. Kanaatime göre örnek olması, mesaj vermesi gereken bu yapımların dünyanın ve dolayısıyla Türkiye’nin gerçeğine aykırı hareketleri. Dünya ve ülkemiz korona virüsle sarsılırken, her gün onlarca insanımızı bu lanet hastalık nedeniyle toprağa verirken Türkiye’nin aynası olması gereken dizilerimizde (Bir iki tanesini tenzih ediyorum) maske, mesafe ve hijyene hiç değinilmemesi beni derinden üzüyor. Allah var, sadece Arka Sokaklar ile birkaç dizinin hakkını veriyorum. Ancak kendilerine sürekli test yaptırıp maskesiz diziler çeken şanlı şöhretli oyuncularımızı kınıyorum. Emeği için mücadele eden ekmek parası için çalışmak zorunda olan set işçilerine ise hiçbir şekilde test yapılmadığı öne sürülüyor. Yani sınıf ayrımcılığı mı derseniz verecek cevabım yok. Amma velakin bu ülkenin virüsle kucak kucağa yaşayan meslek gruplarına fazla görülen test kitlerinin beşer onar artistlere harcanması ne derece doğru. Bu değerlendirmeyi sizlere bırakarak aynı çizgi üzerinden bir başka konuya doğru yelken açalım. ‘ÜÇ KURUŞ’ Ana konu korona virüs salgını olunca bir şeyler yazmakta çok zorlanmıyorsunuz. Yok, Kısa Çalışma Ödeneği yok evden çalışma, yok uzaktan eğitim derken kaçırdığımız bir gerçek var. Her ne kadar işten çıkarmaların Hükümet tarafından yasaklanmasına rağmen kayıtsız sektörlerde binlerce vatandaş evlerine üç kuruş götürememenin sıkıntısını yaşıyor. Benim korkum ekonomik gidişatı daha kötü olan ülkelerde yaşanan suç oranı artışının ülkemizde de vücut bulması. Gasp, hırsızlık, soygun, dolandırıcılık gibi suçların yanı sıra denge bozukluğundan kaynaklanan yaralama, cinayet ve şiddet olaylarının tavan yapması. Bunu engellemenin yolu ise kadirşinas ve yardımsever Türk insanının en yakınlarından başlayarak sahip çıkması, yardımını esirgememesi. Ezcümle bu dünyada ne verirsen elinle o gelir seninle…