Korona virüs salgını “ideoloji” kavramını en yalın haliyle tartışmamıza vesile kıldı. En yalın halden kastım nedir? Son iki yüzyılın dünyası elbette büyük felaketler geçirdi. Ancak, yaşanan sorunlar d...

Korona virüs salgını “ideoloji” kavramını en yalın haliyle tartışmamıza vesile kıldı. En yalın halden kastım nedir? Son iki yüzyılın dünyası elbette büyük felaketler geçirdi. Ancak, yaşanan sorunlar daha çok savaşlar ve onun yarattığı yıkım üzerineydi. 21’inci asrın ilk 20 yılının geride kaldığı bir zaman diliminde ortaya çıkan korona virüs kapitalist-emperyalist dünya düzeninin insanlığa en “konforlu” yaşamı verdiğini iddia ettiği bir dönem olarak da görülüyordu. 1990 öncesinin kapitalist dünyası bütün kötülüklerin merkezi SSCB’nin başını çektiği “komünist” blok olarak görüyordu. “Demir perde” ülkeleri dünyanın enerji ve insan kaynaklarını zapt etmişti. İnsanlık komünizm belasından kurtulsa işler kolaylaşacaktı. (Bu yazıyı kaleme alan kişi olarak SSCB’nin emperyalizmin bir başka çeşidi olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bir devletin tarihsel kodlarının ‘sosyalizmle’ cilalanması onu sosyalist yapmaz) Bir şeyi 40 defa söylersen olur misali, kapitalist dünya 1990’da muradına erdi ve artık dünyanın her yanı özgürdü. Dünya yüzünde kalan irili ufaklı üç beş sosyalist ülke ve Çin teferruat sayılırdı. Kapitalist “özgür” dünya Küba ve (Kuzey) Kore gibi ülkelere yaptığı ambargoyla sistem dışı son kıpırdanışları ezmeye çalıştı. Çin, dünyaya kapalı yaşamanın çıkar bir yol olmadığını gördüğü için “serbest piyasa sosyalizmini” benimsedi ve 1949 devriminin ruhunu zedelese de, Mao’nun fotoğraflarını meydanlarda tutabilmenin tesellisiyle yaşamaya devam etti, ediyor. Dolayısıyla kapitalist dünya ABD’siyle, Avrupa’sıyla, Rusya’sıyla, Çin’iyle rakipsizdi. Dünya önünde kılçıksız balıktı. Irak’ta, Mısır’da içine sindirmediği “küçük diktatörlükler” diş kirasıydı ve gerekeni yapardı, yaptı da… Savaştan ve bilumum yağma ekonomilerine fetva vermekten sakınmayan kapitalizm, sürekli bir düşmanla savaşıyor görüntüsüyle sistemi besledi. Ayakta tuttu. İnsanlara motivasyonu, paranın gücüyle tüketebileceği düsturuyla sattı. Bir başka ifadeyle zenginliklere parayla ulaşılabilirdi. İsteyen yeteneğini (emeğini değil) kullanarak ulaşabilirdi. Sistemin hesap edemediği ya da etmek istemediği şeyse kaynağı sonsuz doğurgan olmayan doğanın itirazıydı. İşte doğanın bu itirazı kapitalizm için kaynağı komünist rejimler, demokrasi düşmanı diktatörler gibi silahla, darbeyle bitirilecek bir düşman değildi. Korona virüs “hakiki” bir düşmandı ve propagandayla yok olmuyordu. İnsanlığın en gerçek yol gösterici olan bilimle, akılla; ama en önemlisi doğaya karşı duyulacak sahiplenmeyle ortadan kalkabilirdi. İşte, bu nedenle ideolojileri en yalın haliyle konuşabilecek bir ortamdayız. Bugünlerde ideoloji konuşulacaksa, ülkelerin ürettiği araba, sattığı silah, ülkesine çektiği turistten bağımsız, sadece “yaşama hakkı” üzerinden konuşulacak ve konuşuluyor. Virüsün yayıldığı ilk günlerden serbest piyasa soslu sosyalist Çin, nüfusuna göre düşük bir ölümle salgını denetim altına aldı. Küba’da vaka yok ve tıp biliminin yıldızı bir ülke olarak doktorları insanlığa hizmet için yola çıktı. Vietnam ve (Kuzey) Kore bu salgına karşı en rahat ülkeler olarak öne çıkıyor. Sözünü ettiğimiz ülkeler kapitalist dünya demokrasisinin kıstaslarına göre ülkeler sıralamasına göre hep en altlarda yer aldılar. Ancak, başta ABD olmak üzere büyük güçlerin demokrasi sınavından çuvalladıkları da vakıa değil midir? Demokrasi ya da özgürlük insanların sınırsız bir şekilde tüketmeleri midir yoksa sağlıklı bireyler ve toplumlar olarak yaşamaları mıdır? Bu salgını insanlık atlatacak; ancak kesin zaferini 30 yıl önce ilan eden kapitalist dünya, buna eklemlenen Çin ve insanlık camiası bir kez daha düşünmek zorunda kalacak. İdeolojiler yok olmayacak; ama ideolojileri daha serinkanlı, doğa ve insan merkezli konuşmak zorunda olduğumuz kesin. Demokrasi, hala insanlığın en büyük kazanımlarından. Ama insanlığın… Büyük ekonomileriyle övünen büyük güçlerin hizmetinde olan demokrasi ancak ve ancak bize istatistiki bilgi veriyor. Yarının insanlığı, dünyası iki asırdır onları boğan ideolojileri çok güçlü şekilde sorgulayacaktır. İdeolojinin adından çok, neyi içerdiğine ve dünyanın geleceği için ne yaptığına bakacaktır. Ol sebepten, ideologlar ellerinde megafonla meydanlara çıkmadan önce, toplumun hiç düşünmeden altlarına çektikleri sandalyeyi çekebileceğini düşünecekler. Korona virüs ideolojilere ve sahiplerine bunu öğretmiştir….