Biz asla farklı bir yolda farklı bir çizgide gidemeyeceğiz. Örtülerin altına gizlenen e...

Biz asla farklı bir yolda farklı bir çizgide gidemeyeceğiz. Örtülerin altına gizlenen en kaliteli ve dekolteli giysilerin, zenginlerin manzarası olması gerekiyor. Sokakların, dansın, sanatın, sevginin ve sevilmenin yapaylaştığı ve değersizleştiği bu dönem özgürlükçülerin adeta bir suçu olarak anılıyor. Evet abartılıyor, evet çok fazla... Peki bu fazlalık kimlere rahatsızlık veriyor? HER ŞEY ÖTEKİ Sokakta gördüğü canlının bir ‘et parçası’ olduğunu söyleyenlere elbette. Doğru, şu koskoca evrende o kadarcığız zaten. Bu kadar büyük anlamlar yüklediğimiz, tanımlar, libidolar ve tarihsel birikim ile bir zamanlar bereketiyle, doğurganlığıyla heykelini yaptığımız kadınlar... Ah canım kadınlar. Evet birer et parçasıdırlar. Sütünü buzağısına veren, boğazından yavrusunu besleyen kuştan farksız. Bir zamanlar izlediğim bir animasyon vardı. Küçücük insanlar dev bir ormanda kalmıştı. O halde öylesine sıcağa maruz kalmış ve çaresiz haldelerdi ki tenleri değişmiş, derileri yenilenmişti. Avlanıyor, topluyor ve yiyorlardı. İnsan çokta kendini değiştiremedi. Hala farklı formda avlanıyor, topluyor ve yiyoruz. Tabii ki bir süre sonra kimin ne giydiğinden çok yaşamda nasıl kaldığı önemli hale gelmişti o ormanda. Sahi kimin ne giydiği değil de nasıl yaşamda kaldığı daha önemli değil mi? Akşama kadar emeği ile çalışmasınlar, etlerini göstermesinler. En güzeli biraz örtüp biraz üflesinler. Böylesi daha karlı. Nasıl hayatta kaldığımızdır bizi biz yapan. Seks işçiliğinin hala en çok parayı kazandırdığı bu devirde, biz Afrika’da çıplak gezen kabilelerden rahatsız mıyız? Elbette olacağız. Bizim inandığımız gibi olmayan her şey, ‘öteki’, her şey,’yanlış’ olmak zorunda. Başka doğrular, başka mücadeleler olamaz. KABULLENEMEDİĞİNİ TAŞLAMA Üzgünüm, bu yapaylaşmanın nedeni et parçaları değil. Yüzyıllardır egemen olan düşüncenin artık kocaman içi boş bir yalana dönüşüyor olması. Kimsenin oyunu değil, devri bitmiş bir sistemin başka bir sisteme yer açma süreci o kadar. Bu sistem o dönemler için önemliydi, küçücük çocuklar çöllere gömülüyordu... Şimdi Asya'da zengin adamlara pazarlanıyorlar. Bir çoğumuz edep ve adap uzmanı, bir çoğumuz bacak boyunun uzmanı, saçının, tırnağının, gözlerinin, bakışlarının, giydiklerinin, yediklerinin, gezdiklerinin, sustuklarının dahi uzmanıyız. Uzmanlaşacağımız alan yeni bir sistemi kendimize uyarlamak olmalı. Çünkü filozof Heraklitos’un dediği gibi; "Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz." Kaçamadığımız ve kabullenemediğimiz şeylerle mücadele etmek onları kötülemek yerine neden suyla beraber akamadığımızı sorgulamaya başlamalıyız sanırım. Çocukluğumuza, iç dünyamıza, kültürümüze bakıp kendimizi inşaa ederken gerçekten kendimiz olarak mı var oluyoruz sorgulamalıyız? Sahiden bizi biz yapan deneyimler ve kültürü bir saniye şöyle bir geriye atın. Ee şimdi geriye ne kadar kaldınız?