Pek çok bulaşıcı hastalıkta aşı kesin çözüm. Hastalıklara karşı aşı yapılması koruyucu sağlık hizmetleri açısından va...

Pek çok bulaşıcı hastalıkta aşı kesin çözüm. Hastalıklara karşı aşı yapılması koruyucu sağlık hizmetleri açısından vazgeçilemez. Ülkemizin ve tüm dünyanın uğraştığı korona virüse karşı aşı bulma çalışmaları da hızla devam ediyor. Bu günlerde dünyanın her köşesinden hemen her gün ‘Aşı bulundu’ haberlerini de görmek mümkün. Her gün binlerce insanın hayatını kaybettiği virüse karşı aşının bir an önce bulunması ve üretime geçilmesi tüm dünyanın beklentisi. Peki, Türkiye olarak aşı konusunda ne durumdayız? Türkiye’nin aşı üreten ve üretme kapasitesi olan tek kurumu Hıfzıssıhha Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk sağlık bakanı Dr. Refik Saydam tarafından 27 Mayıs 1928’de kuruldu. 2 Kasım 2011’de AK Parti iktidarı döneminde kapatıldı. Peki hıfzıssıhha enstitülerimiz neden kapatıldı? Yıllardır yüksek sesle haykırıyoruz. Aşı önemli. Türkiye milli aşısını üretmeli. Özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinin mihenk taşı olan aşı başta olmak üzere sağlık ürünlerinin, savunma sanayinin, gıda üretiminin, tohumculuk sektörünün, milli ve yerli olması gerekir diye. Dinleyen kim ki? Bir iktidar gelir maliyet hesabı yapar. Bir başka iktidar gelir ithal edeceği üründen elde edeceği üç kuruşluk karın peşinde koşar. Olan yine devletimize ve Milletimize olur. Aşı üretimi de böyle bir şey. Tarihimizde aşı üreten tek kurumumuz hıfzıssıhha merkezlerimizdi. Hıfzıssıhhayı kapatanlar, Atatürk’ün mirası, dünya çapında mükemmel, stratejik bir merkezi kapatmanın ne kadar yanlış olduğunun farkına varmışlardır herhalde. Bu gün bu zor günlerde diğer ülkelerin aşı ve ilaç üretmelerini bekliyoruz. Bu kadar önemli bir aşı üretim merkezinin kapatılmasının, tek bir izahı olsa gerek, o da bağımlılık… Eminim başta Nusret Fişek Hocamız olmak üzere hıfzıssıhhaya emek verip, geliştirenlerin mezarlarında kemikleri sızlıyordur. Ülkemizdeki yerli aşı çalışmaları konusunda çok emek harcayan Nusret FİŞEK hoca, 1945 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi uzmanlığına getirilmesiyle, Ankara’daki Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü geliştirmiş, burada hazırlanan altyapı ile daha sonra 2010’lu yıllara kadar bir çok yerli aşı üretiminin öncüsü olmuştu. 1990’lı yıllarda dünyadaki en iyi aşı üretim merkezlerinden biri olarak gösterilen Hıfzıssıhha Enstitümüz 1998 yılında çocuk felci aşısı, verem aşısı (BCG), difteri, kızıl, kızamık aşılarını üretmeyi maliyeti yüksek gerekçesiyle dönemin sağlık bakanı tarafından durdurmuş. Türkiye aşıda ilk darbeyi 2005 yılında H5N1 (grip salgını) virüsüyle yaşamıştı. 2010 yılında domuz gribi aşısıyla devam eden sıkıntılarda bu gün geldiğimiz noktada hıfzıssıhha enstitülerimize daha doğrusu ileri tetkik tahlil yapan, aşı üreten kurumlara olan ihtiyacımız ortada. Aşı üretimi stratejik bir konudur. Yukarıda verdiğimiz rakamlarda görüldüğü gibi siz stratejik ürünlerde dışa bağımlıysanız en zor gününüzde size aşı da vermezler, silah da vermezler, tohum da vermezler. Stratejik konuların hükümet politikalarından çıkarılıp devlet politikaları haline gelmesi elzemdir.