İlk yazıda konu hakkında belli bir bakış açısı getirmek amaçlamıştık, bakış açımızı biraz daha genişletelim. Kültür ve Turizm Bakanlığı adı altındaki otoritemizin, kendi içinde çelişkilerinden dolayı,...

İlk yazıda konu hakkında belli bir bakış açısı getirmek amaçlamıştık, bakış açımızı biraz daha genişletelim. Kültür ve Turizm Bakanlığı adı altındaki otoritemizin, kendi içinde çelişkilerinden dolayı, kültür ve turizm olarak iki ayrı bakanlık uhdesinde çalışması gerektiği açıktır. Konu dışı olmakla beraber, daha önceleri, denizcilik, haberleşme ve ulaştırma başlıklarının apayrı spesifik başlıklar olduğu ve bağımsız bakanlıklar olması gerektiğine de ısrarla vurgu yaptığımızı hatırlatmak isterim. Yine ülkemiz açısından en önemli hatta lokomotif sektörlerin başında yer alan turizm, ülkemiz önemli döviz girdisi kalemlerinden biridir. Fakat aynı zamanda Anadolu coğrafyası tarihin beşiği sayılan çok kıymetli kültür donanımına sahip, hatta varlığın henüz ancak yüzde 10 kadarının gün ışığına çıktığı ifade edilen bölgesidir. Bu çok önemli iki başlık, tek bakanlık çatısı altında birleşmiş, çatışan her iki konuyu kendi içinde yönetmeye çalışmıştır. Turizmin en önemli sektörleri başında marinacılık ve yat turizmi gelir. EGE BÖLGESİ Ege Bölgesi kıyılarını kabaca inceleyecek olursak, hemen hiçbir koyun tarihi geçmişi olmadığını iddia edemeyiz. Bu anlamda tarih varlıkları her adımda turizm hareketinin önüne çıkacaktır. Özellikle benzer durumları yaşayan Avrupa ülkelerinde, gelişmiş teknolojiler ile beraber, marinaları koylar dışına çıkarma akımı çok öncesinde başlamıştır. Eski zamanlarda denizcilik, açık denizlere göre çok daha korunaklı olan koyları kullanır, liman kurma, konaklama, tedarik, tamir gibi gereksinimlerini bu nedenle koylarda giderirdi. Koy ve dalyan tipi coğrafik oluşumlar tarihin en eski dönemlerinden itibaren deniz ticaretine, hatta bu yüzden liman kentlerinin ve yerleşkelerinin kurulumuna ev sahipliği yapmıştır. Ancak yeni inşaat teknolojileri, sektörün önemli ihtiyacını gidermiş, marinaların koyların dışına yapılabilmesini sağlamıştır. Ülkemiz örnekleri başında Didim yat marinası gelir. Marinalar artık tarihin eski dönemlerinden beri kullanıla gelmiş bu nedenle kültür değerleri ile saklı koylarından çıkarılmıştır. Günümüzde dünya genelinde, Akdeniz havzasına girmek üzere yer bekleyen, yani yer bulamayan,” birmilyonaltıyüzbin”den fazla tekne kapasitesi olduğu bilinmektedir. Alandaki dünya devi Fransa sahillerinde neredeyse artık yeni bir marina yapılacak alan kalmamıştır. Fransa’yı İtalya, Portekiz ve Yunanistan takip ederken, Akdeniz’e en büyük kıyısı olan ülkemiz bağlanma kapasitesi bakımından liste ve dolayısı ile rota dışı sayılmaktadır. Ege Bölgesi, bu açıdan başlı başına araştırma ve geliştirme sahası kabul edilir. Tarih varlıkları günümüze kadar gelişimin önünde engellerin başında gelmiş, ancak yine bahsettiğimiz gibi bu gerekçe yeni model marina anlayışı ile geçersiz kalmıştır. Marina ve yat sektörü pandemi süreci ile birlikte dünya genelinde tırmanışını sürdürürken, beraberindeki tüm yan sektörleri de gündemin ilk sırasında oturtmuştur. Şimdi Akdeniz ülkeleri ile aramızdaki uçurumun kapatılması için çok daha fazla nedenimiz var. Turizm Bakanlığı, ülkemizin neredeyse fukara durumdaki bu alanı kalkındırmak üzere mega marinalardan, çekek sahalarından, daha fazla denizcilik eğitiminden, su sporları ve yelkenin en düşük kategorisinden en büyüklerine kadar denizciliği konuşuyor olmasını temenni ederiz. Bakanlığımıza tahsis edilen alanlarda denizcilik, yatçılık, marinalar hakkındaki planlamalar neler olacaktır? Halen küçük cep marinası, semt marinası gibi tanımlarla mı uğraşılacak, yoksa, bölgemiz turizmi için hayati derecede doğru ve gerçekçi yatırımlar mı şekillenecek?