Dünyamız rutin seyrini tamamen bir yana bırakmış, Covid-19 salgını seyrine odaklanmış, aslında her insan can derdine düşmüş durumda. Tüm kanaat önderlerinin ortak görüşü, bir daha asla eskisi gibi ola...

Dünyamız rutin seyrini tamamen bir yana bırakmış, Covid-19 salgını seyrine odaklanmış, aslında her insan can derdine düşmüş durumda. Tüm kanaat önderlerinin ortak görüşü, bir daha asla eskisi gibi olamayacağımız yönünde. Alışkanlıklarımızı, olagelmiş yaşam biçimini tümden değiştirecek bir eşikte olduğumuz. Son iki yüz yıl zaman dilimini, çok iyi değerlendiremediğimiz ortada. İnsanlık hazırlıklı olmadığı bir sınava tabi tutuluyor. Orta Çağ’da yaşanan diğer büyük kitle salgınları kadar ölümcül olmasa da, son 200 yılda kurguladığımız dünya düzenine bütünüyle aykırı olduğu açık. Yerküremizi çok hoyrat kullandık. Ve buna istemeyerek de olsa dikkat göstermek zorunluğu, algılamakta eksik kaldığımız varlığını her birimize dayatıyor. Yaşam şeklimizi değiştirmeye hazırlıyor. Elbet ki geçiş ve alışma dönemi çok sancılı olacaktır, fakat her birey yeni düzene, öyle veya böyle adapte olmak zorunda kalacak. Doğa, gıda, sağlıklı gıdalar, su, sağlıklı yaşam, teknolojinin doğaya ve insana hizmetleri, bilişim, internet medyası, doğal kaynaklar, Doğal enerjilerin önemi kendini çok daha fazla ortaya koyacak. İnsanların birbirleri ile yarıştığı çağ yerini, herkesin birbirlerine destek olduğu, empati kurduğu yeni döneme bırakacak. Son yıllarda her ne kadar ivme kazanmış ise de, halen aymazlığın pençesinden kurtulamamış çevre değerleri çok daha ön plana çıkacak. Şehirleşme, betonlaşma yarışı yerini daha küçük metropollere, daha büyümüş ve çok daha planlı kurgulanmış köy yerleşkelerine bırakacak. SAĞLIK TURİZMİ Suyun ikincil kullanıma kadar arıtılması, diğer her materyalin dönüşümü ve yeniden kullanılması çok daha hayati olacaktır! Lüks alışkanlıklar itibar kaybedecek. Bilinen Seyahat alışkanlıklarının baş aktörü “Sağlık Turizmi” olarak değişecek! Halen son sürat devam eden inşaat sektörü, Çevreci binalar üretmekte çok geç kaldı. Her ne kadar geçtiğimiz yıllarda teşvik edici kolaylıklar sağlanmışsa da, kendi enerjisini üreten, ısı yalıtımı yapan, inşaatlar nadir denecek kadar azdır. Bütünüyle Lüks bir alışkanlık olan ve dünyanın hemen hiçbir yerinde kolayca sahip olunamayan, ancak ülkemizde neredeyse gelenek halini alan yazlık yapılaşması hız kesmedi. Nüfusun büyük bölümü sahillere baskı kurmaya, ikincil konut sahibi olmaya devam ediyor. Ekilebilir dikilebilir endemik türlerin yer aldığı birçok sahil kasabası, yazlık üretimi altında ezilmeye devam ediyor. Bu bölgelerde edinilen mülkiyetler, yaşadığımız pandemi günlerinde de en büyük sorunlardan birini yüzümüze vurdu. Yeterli alt yapı yoktu. Yeterince yol, su, kanalizasyon, yerel hizmetler, hastane ve sağlık kapasitesi, yazlıkların dolması ile patlayan nüfusu karşılayacak kapasitede değildi. Yine de halen yeni bölgeler imar planlarında yazlık konutlar için imara açılmaya devam ediliyor. Tüm dünyada alışılagelmiş yaşam şeklimiz sınavdan geçmekteyken, suyun, tarımın, toprağın, gıdanın önemi tırmanırken, imar ve konut kanunlarının gözden geçmesi, yazlık olgusuna katı düzenlemeler ve kısıtlama zorunluluğu kaçınılmazdır. Tüm dünya küresel bir tekamülün eşiğinde iken, ancak! yeni sistemi öngörerek doğru refleksleri gösteren ve çarçabuk doğru adımları atabilen toplumlar “güvenli ve sağlıklı” ortamları yaratacaklardır.