Daha önceki birçok köşe yazılarımda da yazdığım gibi ben ekonomist değilim. Bazı insanlar konuşurken veya yazarken her telden dem vurmaya ve her konuyu çok bildiğini söyler. Herkes bir konuda uzmanlaş...

Daha önceki birçok köşe yazılarımda da yazdığım gibi ben ekonomist değilim. Bazı insanlar konuşurken veya yazarken her telden dem vurmaya ve her konuyu çok bildiğini söyler. Herkes bir konuda uzmanlaşır ve uzmanı olduğu konuyu konuşması lazım. Her şeyi bilen insan bana göre hiç bir şeyi bilmiyor demektir. Boşuna da insanları kandırmamalıdır. Hoş zaten insanlar da o kişilere inanmıyor. Gülüp geçiyorlar. Bugün ekonomi konusu ve döviz üzerine yazıyorum ama sadece ekonomist, akademisyen hocalarımla yaptığım konuşmalardan edindiğim bilgiyi siz okurlarımla paylaşmak istedim. Yazması benden, tatbik etmek ve inanıp inanmamak da sizlere kalmıştır. Başta da söylediğim gibi ben ekonomist değilim, bir gazeteci olarak öğrendiklerimi yazıyorum… Kurlarda yaşanan değer kayıpları genel olarak arz kaynaklı sorunlardan kaynaklanmaktadır. Maliyet enflasyonu girdi maliyetlerinden dolayı yukarıya yönlü gitmektedir. İlerleyen zamanlarda kişilerin taleplerinin de azalacağı kaçınılmaz olacaktır. Bunun beraberinde kurlardaki yükselişin genel olarak yapısal ve jeopolitik risklere dayalı olarak da ortaya çıktığını söyleyebilirim. Tüm hepsi birleşince ortaya çıkan tablo maalesef budur… Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası makroekonomik politikaları ve faiz silahını kullanarak 100 puan daha düşürerek, faizleri yüzde 15 puandan düşürerek, politika faizini yüzde 14 seviyesine getirmiştir. İzlenen bu politikanın belirli bir seviyeden sonra, yavaş yavaş etkisini yitirerek, devletin artık reel sektör için sübvanseye vererek, ihracatı ve ülkeye döviz girdilerini artırması gerekecektir. Atılacak ilk adımın döviz girdilerinin artırılması olduğu aşikardır… Az olan değerlidir mantığı ile baktığımızda, döviz bollaşırsa lira düşecektir. Atılacak adım sonrası, üretimin artması sağlanacak ve yapılacak istihdamlarla da işsizlik oranının düşeceğini bekleyebiliriz. Döviz girdisi ve yabancı yatırımcı kazanımı yanında yapısal sorunların da çözüm bulmadan devam etmesi halinde  dövizin gerilemesinin pek de mümkün olmayacağı da gözle görülür bir gerçektir… Türkiye’nin CDS primi ve ülke notu bu süreçlerde çok önemlidir. CDS primi şu an için yüksek seviyede 441 puan olarak seyretmektedir. Türkiye’nin ülke notu ise şu an için S&P tarafından BB- durağan olarak değerlendirilmektedir. TC Merkez Bankası’nın faiz indirimleri çekirdek enflasyon üzerinden yapıldığından ve normal enflasyon altında kaldığından dolayı negatif reel faizin ortaya çıkmasını sağlamaktadır ki yabancı yatırımcılar da tüm bunları ayni zamanda takip etmektedir. Halk ise dolarizasyon yaparak yabancı paraya sarılmaktadır… Türkiye’de ihracat ve döviz girdilerinin yükselen kurlar ile de avantaj sağladığı için ihracat rakamları ve ekonomik büyüme oranları da buna paralel olarak  yüksek görülmektedir. USD para birimi yükseldikçe çapraz kurdan karşılığı Euro ve GBP anında hesaplanmaktadır. Olası bir durumda USD eğer 10 olursa, karşılığı GBP ise 14 civarlarını görebilecektir… Yapısal olarak dediğim gibi bütçe açığı, cari açık, enflasyon oranı, faiz oranı, CDS primi, dış yatırımcılar, dış borçlar, rezervler, işsizlik rakamları, ülke kredi derecelendirme notları, hukuki konular, mutlaka kontrol altında tutulmalıdır ki yapısal olarak riski minimize edelim. Diğer taraftan jeopolitik riskler için bir şey yapamayız çünkü o bizim dışımızda gelişen dünyadaki diğer olaylardır…