Süleyman Demirel Üniversitesi, (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol...

Süleyman Demirel Üniversitesi, (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol Kesici ve İstanbul Çevre Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, Balıkçılık Uzmanı ve Çevre Aktivisti olan Zafer Murat Çetintaş ile Gemlik’te son günlerde hızla yayılan alg patlamasını görüştük. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, TTKD Bilim Danışmanı Erol Kesici; “Denizlerimizde görülen halk arasında deniz salyası (müsilaj) adı verilen daha çok tek hücreli mikroorganizmalar olan alglerin (su yosunlarının) aşırı çoğalması sonucu meydan ALG ÇOĞALMASI( PATLAMASI) olayıdır. Algler ototrof canlılar olup karbon, azot ve fosfor gibi inorganik bileşikleri kullanarak, organik bileşikler dediğimiz karmaşık ve uzun molekül zincirlerini üretebilen canlılardır” dedi. Kesici şöyle devam etti: Alglerin aşırı çoğalmalarının en önemli nedeni kirliliktir( ötrofikasyon). Sular dış ortamdan gelen besi elementleri dediğimiz azot, fosfor yüklerini taşıyan tarımsal, sanayi ve evsel atıkların yıllardır etkisi altındadır. Alg çoğalması; atıklarla gelen bu besi maddeleri fotosentezle ve bakteriyel aktivitelerin artmasına ve alglerin tür özelliklerine bağlı olarak suları yeşile, kahverengine, beyaz-pembemsim vb renge boyanmaktadır. Bu artışa; suyun geometrik yapısı ( dışarıdan gelen yağmur suları- atıklar- yağış) güneş ışınlarının etkisi( güneş radyasyonu) ( su sıcaklığı) , denizin durgun olduğu dönemlerde- su seviyesine bağlı olarak – koy ve körfez gibi kıyı alanlarında (dingin sularda) daha çok su yüzeyinde kümeler ( koloniler) oluştururlar ve dipersiyona ( yayılma) neden olurlar. Başka bir anlatımla fotosentetik ve bakteriyel reaksiyonlar bu koşullarda daha da aktifleşir. KİRLİ OLDUĞU İÇİN Denizlerimiz kirli olmasa; ALG patlaması (sümüksü, yapışkan bir yapı) oluşmaz. Müsilajma hiçbir zaman doğal bir oluşum değildir. Doğanın değil insan etkileri ( her türlü kirletme) sonucu oluşan ve Denizdeki su – Ortam kirliliğinin adeta denizin yüzeyine vurması. Denizin tehlike uyarısıdır. Kirlendiğini analize bile gerek duymadan dışa yansımasıdır. Çok tehlikeli olup, hem su içerinde çok geniş bir alanda tehlikeli alglerin dağılmasını artıracağı gibi dip çamurlarında birikim ve dağılmalarına neden olacaktır. Anında bilinen basit önlemlerle ortamdan uzaklaştırılması gerekmektedir. Fakat Marmara Denizi’nde bu oluşum üç aydır meydana gelmekte ve ne yazık ki “doğal ve doğa olayı “ diye önlemler alınmaması nedeniyle şubat ayında sadece belirli bir bölgede artış gösteren alg kolonileri, ortam – hava koşullarına bağlı olarak tüm Marmara- Ege Denizine yayılmış bir durumdadır.” Dr. Erol Kesici sözlerine; Alglerin Marmara Denizinin su içi kesiminde aşrı bir artış göstererek su içerisinde ipliksi ve ağ şeklinde kümeler oluşturarak yeşil görünümde belirgin hale gelirler (Gökhan Bey sizin dalgıç resimleri) . Bu tür çoğalmanın nedeni de yine azot, fosfor gibi dış kaynaklı kirletici yüklerle artan fotosentezle Mavi- yeşil alglerin aşırı artışıdır. Bu tür algler de su yüzeyinde örtü oluşturarak, ortamın etkisiyle yayılmanın yanı sıra ölümleri sonucu renk değiştirerek birikime ve toksik salınımı artırırlar. Bu tür oluşum sonucunda ortamda hem görüntü kirliliğinin yanı sıra yoğun kokuşma oluştururlar. KORONA GİLİ BULAŞICI’ Korona virüs gibi her tarafa bulaştırılabilir” dedik, dinlemediler. Şubat ayında bilinen bilimsel yöntemlerle önlem alınsaydı bugünkü korkunç durum yaşanmazdı. Bulaşma Ege Denizi’ne ulaşmak üzere! Şubat- Nisan aylarında ve daha önceleri diğer sularımızda görülen Alg-Fitoplankton türlerinin aşırı oranda çoğalmasıyla meydana gelen Kirlilik için, türün belirlenmesini, toksik etkisini, ne olduğunun tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştik. Arıca; “pelteleşme, çorba, müsilaj- salya “ vb adla isimlendirilen suyosunları kolonilerinin, hemen bariyerlerle kontrol altına alınıp, yayılması engellenerek, alglerin denizden temizlenmesi( ortamdan uzaklaştırılması gerektiğini belirtmiştik.. Çünkü dalgaların etkisiyle dağılıp yayılım gösterebilir, tüm deniz ve denizlere yayılabilir, tıpkı “Korona virüs” gibi her tarafa bulaştırabilir. Gemilerden kaynaklanan bir durum ise kontrolleri gayet basit. Oradaki su kalitelerinin ölçümleri düzenli aralıklarla yapılmalı. Körfezin temiz tutulması şart. Körfezdeki fabrika atıklarının derin deşarj sistemleriyle arıtmaları gerekir" diye uyarı ve öneride bulunulmuştuk… Bu gün bunların yaşanması üzücü! ETKİSİ Aşırı nütrient kirliliği nedeniyle oluşan alg artışı ve deniz suyu içerisinde ve üzerinde oluşan örtü tabaksı Hipoksiye ( oksijen seviyesinde aşırı düşüşe) neden olmaktadır. Bu durum su içerisinde balıkların, diğer su canlılarının hipoksi nedeniyle ve solungaçlarının alglerle tıkanması ölümlerine neden olacaktır. Canlıların denizde yaşadıkları ortamı terk etmeleri sonucunda(göç) ortamdaki biyolojik çeşitlilik – tür sayılarında artma ve azalmalara neden olacağından, yaşama düzeni ve ortam özellikleri farklılaşacaktır… Balıkçılıkta av araçlarının aşrı oranda kirlenmesine, balık türlerinin giderek azalarak sosyal ve ekonomik sorunlara neden olacaklardır. Toksik etkilerine karşılık direnç azalır, direnç gösteren türlerin ortamda artarak, su yaşamındaki genetik yapıdaki değişimlere neden ola birler.. Tarımsal üretime, diğer su kaynaklarına olumsuz etki yaparlar.. Alg artışına neden olarak kirliliği artırırlar. Bazı türlerinin zehirleyici etkileri söz konusu olabilir. Alglerin artışı ve oluşan kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan etkileri, deniz- kara besin zinciri ağına etki etmeleri sonucunda istenmeyen değişimlere mutasyonlara neden olabilirler. Bu konuda yapılan çok sayıdaki araştırmaların, önlem alınmadığında alglerin toksik etkilerinin canlılar üzerindeki çok tehlikeli olduğu belirlenmiştir. ÖNLEMLER; Müsilajmanın, suların peltemsi hal alması, çeşitli renklere boyanmasının en önemli nedeni; denizn kirlenmesi ve ALG artışına neden olan azot-karbon-fosfor gibi kaynakların aşırı artışıdır. Bu tür alg artışları noktasal ve yaygın kaynaklıdır. Öncelikle suların farklı renge dönüşen peltemsi yapıya neden olan türün ve deniz ortam koşullarının iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Noktasal insan kaynaklı evsel, endüstriyel, tarımsal dış kaynaklar var mı? Daha sonrası bu tür aşırı artışa sularımıza başka ülkelerden gelen gemilerin balast suyuyla istilacı tür taşınmasının, benzin, dizel yakıt, fueloil, motor yağı da etkenler arasındadır. Denizde alg artışına ve onların ölümlerine bağlı olarak meydana gelen çözünmüş tuzlar, proteinlerden kaynaklanan organik kirlilikler de koloniler arasında köpüklenme( sabunlaşma) olayının artmasına neden olurlar. Körfezlerdeki, koylardaki yaygın kaynaklı kirlilikbilinen fiziki yöntemlerle engellenmelidir Bununda en bilinen yöntemi müsilajlanmanın, alg tabakalaşmasının görüldüğü alanların bariyerler altına alınarak, etkenin toplanarak imha edilmesidir. Amasız, fakatsız, bilimsel verilerin ve çözümlere başvurmak. Bütün dünya da kirlilik yükleri nedeniyle oluşan ve çözümü bilinen bu tür kirlilik olayında öncelik su kaynaklarımızın, canlıların doğal yaşam alanlarının korunması için bireysel ve sosyal sorumluluk içerisinde olmak gerekir. Çünkü bu tür etkenlerde temel sorumlu tüm insanlardır ve kendilerinin ve olmazsa olmaz olan yaşamımızı paylaştığımız diğer canlıların ve gelecek kuşakların da bundan olumsuz etkileneceği unutulmamalıdır diye devam etti. Sözlerini; içtiğimiz bir dama suyu, aldığımız nefesin, canlılığın kaynağının sularımız olduğu unutulmamalı ve sanayi, tarım, balıkçılık, şehircilik vb. aktivite ve üretimde, daha çevreci-doğanın korunması için üretim sistemleri için ilke ve teşvikler sağlanmalıdır. Unutmayalım ki, “su hayattır” fakat bu tür sularda hayat olmadığı gibi kirli sularda hayatın yok oluşu söz konusudur diyerek son verdi. İstanbul Çevre Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, Balıkçılık Uzmanı ve Çevre Aktivisti olan Zafer Murat Çetintaş ise; Bu günlerde Marmara Denizi ‘salya’ da’ kaykay’ olarak adlandırılan ne olduğu belli olmayan bir sıvı ile kaplı. Marmara artık deniz olmaktan çıkmış bir bataklık haline gelmiştir. Bunun sebebi ise; Marmara civarında oturan milyonlarca insanın ve sanayi atıklarının denize deşarjıdır. Hiçbir şekilde biyolojik arıtma olmadan yapılmaktadır. Biyolojik arıtma pahalı bir arıtmadır. Buna ne yazık ki belediyelerin bütçesi yetmemektedir. Oturtma sistemi ile denize boşaltmaktadırlar. Her ne kadar derin deşarj yaptıklarını söyleseler de dip akıntısı Marmara’ya yayılmakta ve çoğalmaktalar. Aslan yattığı yerden belli olur derler. Aslanın nerede yattığını görüyoruz. Bu arada Marmara denize bir ay sonra insanlar denize girmeye başlayacaktır. Mikrop dolu, bataklık haline gelmiş Marmara da mavi bayrak yarışına girmezlerse şaşırmayın. Neresi temiz ki mavi bayrak veriliyor. Bunu sormak lazım dedi. SONUÇ OLARAK; SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Em. Öğ. Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol Kesici ve İstanbul Çevre Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, Balıkçılık Uzmanı ve Çevre Aktivisti olan Zafer Murat Çetintaş zamanında yetkilileri bunun bir doğal olay değil deniz kirliliğini olduğunu söyleyerek defalarca uyardılar. Hatta bu kirliliğin Ege Denizi’ne doğru yayıldığı da belirtildi. Doç. Dr. Muharrem Balcı’nın başında bulunan ekip, İstanbul Üniversitesi Plankton Çalışma grubu deniz salyası ile ilgili bir çalışma başlattı. Ekip başladıkları çalışmanın projesini de TÜBİTAK'a sundu. Marmara Denizi'nin birçok noktasından aldıkları örneklerle çalışmaya başlayan ekip, deniz salyasının zararların araştıracak. Doç. Dr. Muharrem Balcı,’nın gazete duvara verdiği demeçte; Marmara Denizi kıyılarında yayılan 'salya' (müsilaj) ile ilgili araştırma yapılırken, dibe çöken bu alglerin özellikle Gemlik ve İzmit Körfezi için deniz tabanında yaşamı tehdit ettiği, Marmara Denizi'nde bazı bölgelerde denize girmenin tehlikeli olabileceğini de belirttiği ifade edildi. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Muammer Balcı, geçen hafta sonu Marmara Denizi'nden aldıkları örnekler ilgili olarak, "Adalar kıyısında yaptığımız örneklemelerde, kıyılarda tuzluluk binde 24 çıktı yani litrede 24 gram tuz tespit ettik. Normal koşullarda Marmara'da bu mevsimde binde 19, en fazla binde 20 çıkması gerekirken 24 çok yüksek bir oran. Mevsimler kaydığı için su sıcaklığı zaten fazla. Kış mevsimi kalktı neredeyse ortadan. Bundan dolayı da suda yüksek bir sıcaklık var, bunu ölçebiliyoruz. Bu tuzluluğun yüksek olması dipten de bir karışım olduğunu gösteriyor, sıcaklık tabakalaşmasının ortadan kalktığını gösteriyor. Bu da ışık alan bölge olan 20 metre derinliğe kadar müsilajı besliyor, gübre olarak onları besliyor. Işık da var, su sıcaklığı da uygun olduğu için bu şekilde artışlar yaşıyoruz" dedi. Kaynak : https://www.gazeteduvar.com.tr/marmarada-salya-arastirmasi-dip-olumu-tehlikesi-var-haber-1521618 - SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Em. Öğ. Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol KESİCİ - İstanbul Çevre Konseyi Kurucu Genel Sekreteri,Balıkçılık Uzmanı ve Çevre Aktivisti Zafer Murat ÇETİNTA - Doç. Dr. Muharrem Balcı.