Biraz köylerde dolaşıyorum. Üreticilerle sohbet ediyorum, piyasadaki sebze ve meyve fiyatlarındaki aşırı artışların neden bu kadar yükseldiğini yoksa birileri üreticinin üzerinden aşırı fiyat arttırar...

Biraz köylerde dolaşıyorum. Üreticilerle sohbet ediyorum, piyasadaki sebze ve meyve fiyatlarındaki aşırı artışların neden bu kadar yükseldiğini yoksa birileri üreticinin üzerinden aşırı fiyat arttırarak ceplerini mi dolduruyor. Dinliyorum ama kime inanacağımızı da bilemiyorum. Aklım karışıyor… Üretici; Üretim için tohum, fide, fidan, gübre, finansman kaynağı (yani para), işçilik, mazot/benzin, tarım makineleri, su, enerji gibi birçok girdi kullanıyoruz. Bu girdiler de bir üretim maliyeti oluşturuyor. Üretim yapabilmek için bu girdileri kullanmaktan başka çaremiz yoktur. Çiftçiler aynı sözü söylüyor… Bekleme süresi ve sonra, ürününü satarak, yaptığı masrafı (yani girdi maliyetini) karşılamak ve geçimini sağlayarak üretimi sürdürebilecek bir gelir elde etmesi gerekiyor. Bunu yapamadığında da zarar edeceği için ya borçlanarak üretime devam etmek ya da üretmekten vazgeçmek zorunda kalıyor. Bitkisel gelişimi, verimi ve kaliteyi artıracak en önemli girdi kalemi olan gübre fiyatlarına baktığımızda son bir yılda neredeyse %200 ile %400 arasından bir artış görüyoruz. Bunun yanında ülkemizdeki gübre ihtiyacının neredeyse büyük bölümü ithalata dayalı… Yine son bir yılda tohum fiyatlarında %400 ile %500 arasında bir artış gözlemliyoruz. Mazot, Benzin gibi enerji kaynaklarının ve buna bağlı nakliye ücretlerinin durumu ortada. Bunlara sulama suyu için kullanılan elektrik enerjisini ve bu nedenle artacak olan sulama suyu fiyatlarını da ekleyebiliriz. Tüm bunlara baktığımızda üretimde kullanılan girdi maliyetlerinin son yıllardaki artışının gıda fiyatlarındaki artışa da yansıması beklenmeyecek bir durum değildir… Buradaki esas sorun ise gıda fiyatlarındaki market raf, tezgâh fiyatlarındaki gün geçmeden yapılan aşırı artışlar. (Yani gelirden) en az payın üreticiye düşüyor olması. Komisyonlar, vergiler, nakliye, market kâr oranı gibi faktörler ile tüketiciye sunulan gıdanın tarla alım fiyatının 2-3-5 katına çıktığını söyleyebiliriz… Zarar eden üreticinin üretimden vazgeçmesi demek, Konuta ve imara yenik düşüp iyi parayı bulduğunda toprağını satan çiftçi şehirlere yerleşmeye başlıyor. Yerel üretimin tamamen sona ermesi ve gıda ihtiyacının ithalata bağımlığının artması demektir. Bu da hali hazırda artan gıda fiyatlarının günden güne daha da artmasına sebep olacaktır. Bunların yanında dış ticaret politikasının yerli üretim ve ihracattan çok ithalata dayalı olması da fiyat artışlarındaki en önemli etkenlerden biri olarak kabul edilebilir… Peki, bunu nasıl düzeltebiliriz? İthalata dayalı tarım politikası yerine kendi ülkemizin tarımsal potansiyelini, üretim odaklı bir politikaya artırmaktır. Hasat sonrası ürün kaybını minimize edecek depolama ve muhafaza koşullarının iyileşmesidir Çiftçinin üretim yapmasını kolaylaştıracak, üretimden vazgeçmesinin önüne geçecek, girdilerin temininde ve ürünlerin satışında etkin bir kooperatifçilik anlayışının hızla hayata geçirilmesi gerekmektedir. Girdi fiyatlarını düşürecek düzenlemeler, destek primleri ve planlamalar yapılmalıdır. (Kısa vadede vergilerde düzenleme, uzun vadede tarımsal girdi sanayisini geliştirme). “Yerelde üret, yerelde tüket” modeli ile ithalata bağımlılık azaltılmalıdır. Gerektiğinde bu üretilen sebze, meyve türlerini ihracatı yasaklanıp iç piyasaya sürülmelidir… Bölgelerin tarımsal potansiyeli maksimum düzeyde değerlendirilmelidir. Yerel yönetimler, kooperatifçilik ile ürünlerin tüketiciye kısa yoldan ulaştırmak. En önemlisi ise üretici, aracı, toptancı, marketçi, bunlarda fiyat düzenlemesi yapılması… Unutmayalım ki temel nedenlerden biri olan yanlış tarım politikalarını düzeltmeden gıda fiyatlarını indireceğiz söyleminde bulunmak, sadece, günü kurtarmaktan ileriye gitmez…