Bu yıl yani Milattan Sonra (MS) 2020 ne Türkiye’ye ne de dünyaya pek hayırlı gelmedi. Yılbaşından bu yana ülkemizin ve tabii dünyanın yaşadıkları şaka gibi. Elazığ depremi, çığ felaketi, Türk askerini...

Bu yıl yani Milattan Sonra (MS) 2020 ne Türkiye’ye ne de dünyaya pek hayırlı gelmedi. Yılbaşından bu yana ülkemizin ve tabii dünyanın yaşadıkları şaka gibi. Elazığ depremi, çığ felaketi, Türk askerinin sınır dışı operasyonları verilen şehitler derken belanın büyüğünün sinsi sinsi yaklaştığını fark etmek pek mümkün olmadı. Öyle geldi ki korona denen illet hastalık, önce bir umursamazlık sonra şaşkınlık ardından panik. Hükümet kanadından gelen normalleşme açıklamalarıyla da gevşedi gönül yayları. Maske zorunluluğu var maske takan yok. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı yasağı var, dinleyen yok. Sözde karar var ama denetleyen yok ceza yok. Sokağa çıkma yasağı var. Öncesi ve sonrasında ise kuralsızlık, sosyal mesafesizlik var. İnsanımızın boş vermişliğinin yanında sağlık çalışanlarının insanüstü gayreti var. Ailelerini haftalardır göremeyen, çok zor şartlarda insan kurtarmaya çabalayan, çıkaramadıkları maskeler nedeniyle tanınmayacak hale gelen sağlıkçılarımız bu süreçte her türlü övgüyü hak ediyor. Pandemi döneminde bile kesilmeyen sağlık çalışanlarına yönelik saldırılara ise ‘Pes yahu’ demekten başka elimizden bir şey gelmemesi ne acı. ‘FARKINA VARMAK’ Ege Telgraf Web TV’de haftanın birkaç günü hariç sizlerle buluştuğumuz sabah programlarında dile getirdiğimiz gibi ülkemizin bu dönemde farkına vardığı çok şey oldu. Bu lanet hastalık bizlere, evimizin, ailemizin önemini gösterdi. Bu hastalık bizlere doğal ürünlere yönelmemizin sağlığımızı koruyabileceğini gösterdi. Bu hastalık insanların çevreye yaptığı zulmün boyutlarını gösterdi. Bu hastalık hayvanlara verdiğimiz değeri gösterdi. Dünya ülkelerinde sahiplenen hayvan sayısı artarken ülkemizde birkaç kendini bilmez, bilim adamı görünümlü boşboğazın televizyon ekranlarından ‘Hayvanlarla da korona bulaşabilirmiş’ sözü birçok can dostun evsiz ve sahipsiz kalmasına neden oldu. Bu arada yerel yönetimler, hayır sahipleri ve hayvan severlerin sokakta aciz kalan can dostlara el uzatması da güzel görüntülerden biriydi. İkinci güzel nokta ise ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza uzanan eller oldu. Ramazan ayı boyunca erzak kolileri korona nedeniyle maddi güçlük yaşayan birçok evde tencere kaynamasına sebep oldu. İnanıyorum ki bu hayırlara sebep olanlar da yaptıklarının karşılığını inşallah uhrevi hayatlarında alacaklar. Üçüncü güzel nokta ise her türlü kısıtlamaya karşı evlerimizden, balkonlarımızdan, camlarımızdan kutlamak zorunda kaldığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı coşkusuydu. Tabii ki arada kutlanan 1 Mayıs Emek Bayramı ile cennet ayaklarının altında olan Annelerimizin Günü’nü de unutmak ne mümkün. 12 ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in teravihsiz ve evlerde idrak edilmesi ise buruk anlar yaşattı. Kısacası bu yıl hiç de alışık olmadığımız manzaralarla dolu bir hayatımız oldu. Korona virüs Bilim Kurulu’ndan gelen son açıklamalar ise salgının hızının az da olsa kesildiği yönündeydi. Ancak her ihtimale karşın Ramazan Bayramı süresince ilan edilen 4 günlük sokağa çıkma yasağı da deyim Yerindeyse ‘Cuk oturdu’ diyebilirim. Sosyal mesafenin hiçe sayılacağına yönelik endişelerimiz tavan yapmışken (Tabii ki bu endişe duyanlar gerçekten tehlikenin henüz geçmediğinin farkında olanlar) kısıtlamanın ilanı önümüzdeki günlere daha pozitif bakmamızın nedeni oldu. Ezcümle; lütfen bu bayramda sevdiklerinizi uzaktan sevin, bayramlaşmanızı uzaktan yapın. Sosyal mesafeyi ailenizle bile korumaya gayret edin. Unutmayın bu kurallar bizim iyiliğimiz için var. Türk İslam âleminin Ramazan Bayramı mübarek olsun. Rabbim yar ve yardımcımız olsun…