Bu hafta sonu sandık başına gidecek, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yön verecek kadroları seçeceğiz. Ancak bunun için namusumuz olan oylarımızı en uygun koşullarda vermek, oy sandıklarının en şeffa...

Bu hafta sonu sandık başına gidecek, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yön verecek kadroları seçeceğiz. Ancak bunun için namusumuz olan oylarımızı en uygun koşullarda vermek, oy sandıklarının en şeffaf ve doğru şekilde sayıldığından emin olmak zorundayız. Devlet mekanizması, bize bu görevimizi yerine getireceğimiz şartları sunmakla görevli. Ancak bizlerin de görevleri var. Oyumuza sahip çıkmak ve seçimde milletin vereceği karara saygı duymak zorundayız. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, oy verin ya da vermeyin; 14 Mayıs seçimlerinin sonuçlarından emin olabilmemiz için oylarımızın doğru sayıldığından, sandık tutanağına ve birleştirme tutanaklarına doğru geçirildiğinden emin olmamız gerekiyor. Ve elbette sonrasında ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurulu’ndaki kayıt süreçlerinin hepimizin oyunu (namusunu) korur şekilde tamamlanması şart. Bu sürecin ilk ve en önemli adımı, oy verilen sandıklardaki sayım sürecinin en doğru şekilde tamamlanması oluyor. Bu ilk adımda bir şaibe olmazsa, sonraki adımlarda şaibe olsa bile düzeltilme imkânı var. Senelerce seçimleri gazeteci olarak izledim, yorumladım. Bu kez masanın karşı tarafına geçme zamanı… İkinci askerlik görevi olarak gördüğüm bu önemli konuda, herhangi bir siyasi parti aidiyetim olmadığı için Oy ve Ötesi'ne “Gönüllü Müşahit” olarak katılmış bulunuyorum. 14 Mayıs sabahı saat 06:30’da görev yerimde hazır bulunacağım.

EĞİTİME KATILANLAR…

6 Mayıs Cumartesi günü İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşen eğitimde gördüklerim beni hem çok etkiledi hem de çok duygulandırdı. Mis gibi bir havada, bir cumartesi gününde; ailesinden, eşinden, çocuklarından ayırdıkları zamanı ülkesinin demokrasisinin gelişimine ayıran güzel insanlarla birlikteydim. Kimisi doktor, kimisi özel sektör çalışanı, kimisi mühendisti… İzmir Mimarlık Merkezi salonunu hınca hınç dolduran ve dört saate yakın süren eğitimi dikkatle dinleyen bu aydınlık yüzlü insanların gözlerindeki tutku, gerçekten etkileyici idi. Eğitime katılan bizler hiçbir siyasi partiye üye değildik. Bu seçimden hiçbir beklentimiz, kazanan ya da kaybedenlerle organik bağımız yoktu ve olmayacaktı. Sizler sıcak yataklarınızda uyurken, bizler saat seçim sabahı saat 6:30’da görev yerlerimizde olacaktık. Niye idi tüm bu çaba? Türkiye’mizin siyasal gelişimini tamamlamış bir demokrasiye ulaşması için… Namusumuz olan oylarımızın, irademizi yansıtır şekilde ve doğru sayılması için… Eğitimler gelecek hafta da devam edecek.

OY GİZLİ, SAYIM AÇIK

Bulunduğunuz ildeki eğitim tarihlerine ve yerlerine Oy ve Ötesi’nin internet sayfasından ulaşabilirsiniz. Aslına bakarsanız, “gizli oy, açık tasnif” ilkesine göre her birimiz, 14 Mayıs günü oy verme işleminin tamamlandığı saat 17:00’de, oy verdiğiniz sandığa giderek sayımı izleyebiliriz. Oylarımıza, namusumuza, geleceğimize sahip çıkacağız! Ve sandıktan çıkan her sonuca, beğenmesek bile saygı gösterecek, hürmet edecek, başımızın üzerinde taşıyacağız. Aksini iddia eden, aptalca ve çılgınca imalarda bulunanlara sakın kulak asmayın. Türkiye Cumhuriyeti bir muz cumhuriyeti değil. 100 yıllık Aydınlanma Devrimi üzerinde inşa edilen ülkemiz, kendisine ve 77 yıllık demokrasi geleneğine yakışır şekilde seçimini yapacak…

2023 DÜNYASINDA, KİTABI POŞETE SOKAN ÜLKE UTANCI

Seçim hayhuyu içinde pek dikkat çekmeyen ama 2023 dünyasında Türkiye’nin yine yüzünü kızartan gelişmelerden biri kitap yasakları oluyor… Polisiye romanların muhteşem kalemi Ahmet Ümit’in son kitabı “Başkomser Nevzat - Tapınak Fahişeleri”, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın başvurusu ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararı ile içi görülmeyen poşete konulmasına karar verildi. Kitabı inceleyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı kurul, Yapı Kredi Yayınları tarafından ikinci baskısı Temmuz 2022’de yapılan kitabın, “içerisinde yer alan bazı ifade, tasvir ve görsellerin 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır ve müstehcen tesir yapacak nitelikte olduğuna ve 1117 sayılı Kanun’un 3266 sayılı Kanun’la değişik dördüncü maddesindeki sınırlamalara tâbi olmasına oy birliğiyle” karar vermiş.

ÇOCUK KİTABI DEĞİL…

Yani üyelerin tümü bu yönde görüş beyan etmiş. Buna göre poşetin üzerinde, eserin ismi ve “Küçüklere zararlıdır” ibaresinden başka hiç bir yazı ve resim olmayacak. İşin kara mizah yanı, poşete sokulan kitap, çocuklar için yazılmış bir eser değil. Hepsi birer melamet yuvası olan tarikatlarda körpecik yavrularımıza musallat olanlara sesini çıkarmayanlar, Türkiye’nin yüz akı yazarlarından birinin kaleminden çıkmış kitaba akıllarınca “muzır neşriyat” damgası vuruyorlar. Benzer bir karar Jeanette Winterson’un “Vişnenin Cinsiyeti” kitabı için de geçerli… Bu saçmalıkları okuyunca, 40 sene öncesine gittim. 12 Eylül faşizminin iliklere kadar işlediği o yıllarda, askeri cunta ve onun emir verdikleri, kafalarına göre değerlendirmeler yapar, bazı süreli yayınları bile poşete sokarlardı. Bu poşetli yayınlar, bizim gibi çocukların dikkatini çeker, anlam vermekte zorlanırdık.

40 YIL ÖNCEKİ “ERKEKÇE”

Çocuk aklımızla poşetin içinde ne olduğu konusunda da meraklanırdık. Aradan seneler geçtikten sonra, 2012 yılında ünlü müzik sanatçımız Ali Kocatepe ile İstanbul’daki evinde söyleşi yaparken o yayınlardan biri olan Erkekçe dergisi ile karşılaştım. Siyah poşete sokulan dergiyi hazırlayan ekipte Yazıişleri Müdürü olarak görev yapan Kocatepe, ülkesinin utancını hâlâ kütüphanesinde saklıyor, evine misafirliğe gelenlere de fotoğraf çekilmeleri için veriyordu. Ben de geleneği bozmamış, ülkemin utancı ile poz vermiştim. Demem o ki, sadece poşete sokulan kitabın daha fazla satmasına sebep olan bu tür kararlar, sadece o kararları verenlerin utanç hanesine yazılmıyor. Bir kültür devrimi üzerine inşa edilen 100 yıllık bir cumhuriyetin utancı olarak tarihteki yerini alıyor. Yapmayın… Ülkemize yazık oluyor.

HAFTANIN SÖZÜ

Boş yere canı yanmaz insanın. Ya bir eksiklik vardır geleceğe dair ya da bir fazlalık geçmişten gelen. Fuzuli