Köyün delisi bu hafta İstanbul’da. Çemberin gittikçe daraldığını hissederek her zamanki sokaklarda yürüyorum. Yani çok da yürüyorum demeyelim, olabildiğince işlerimi halledip evlere dönerek, terapi...

Köyün delisi bu hafta İstanbul’da. Çemberin gittikçe daraldığını hissederek her zamanki sokaklarda yürüyorum. Yani çok da yürüyorum demeyelim, olabildiğince işlerimi halledip evlere dönerek, terapi aralarında kaçacak bahçeler arayarak, bol bol sohbet ederek ve güzel haberler alarak hareket ediyorum diyelim. İzmir’den sonra soğuk hava bombardımanına yakalanmış gibi oldum. Her çıktığımda oh çok soğukmuş diyorum, sanki böyle konuşunca geçecekmiş gibi. Acaba zihinsel acılarımızda da kendimize bunu yapıyor muyuz merak ettim. Geçecek diye kendi kendimize bunu sürekli hatırlatıyorsak halimiz harap. Galiba biraz yapıyoruz. Çember demişken, hepimiz birbirimize tuhaf bakıyoruz metrolarda. Korunuyor muyuz, maskeleri nasıl takıyoruz, burnumuz açıkta mı değil mi, yan yana oturuyor muyuz, neler neler yapıyoruz yahu! *** Dün bir danışanımla oturumumuzda çok güzel bir noktaya taşındık beraber. Bir tıkanmışlığın içindeydik sanki, önümüzü göremiyorduk. Açılma yavaş yavaş ve işlenerek oluşur ya, aynen böyle gelişti durumumuz. Büyürken nasıl bir sevgi hissettiğimiz bugünün sevgi eksikliğini, boşluğunu oluşturuyor sanki. Başkalarında aranılan ve bulunamayan şeylere de sevgimizi yüklüyoruz, onlar da maya tutmuyor gibi. Danışanım anlamlandırmaya çalışıyor, bende yanında düşünmeye çalışıyorum. Çok fazla insan var aslında, sevgiyi tam olarak hissedemeyen, bilemeyen, zaman zaman hepimiz yaşıyoruz sanırım bu durumu. Bunları konuştukça farklı bir yere, çözüme ilerledik. Ne olabilirdi ki çözümü, danışanımın aklında bir şeyler vardı. Aslında bir şeyler hissediyorum, ama adını tam olarak koyamıyorum galiba ile başladı her şey. Böyle rengarenk, her an patlayacak gibi, mide bölgesinde hissedilen ve üstünde demirden bir engel olan, onu tutan bir şeyler var. Ne olabilir ki bu hissin adı? Huzur olabilir mi? Yoksa sevgi mi! Esasen kalbimizde, göğsümüzde hissettiğimiz sıcaklığın bastırılmasını, aşağı doğru itilip sıkıştırılmasını, üzerine demirden kafes konulmasını gördük birlikte. Elbette ki anlık değil, senelerce bir birikimle beraber. Sonra o demiri kaldırmaya çalıştık, çok uzaklara gönderdik. Ne dersiniz, sevgisini sıkıştıran, demir kafeslerle koruyanlarınız var mı aranızda? *** Tüm bunlar olurken eski bir oyuncak vardı yanımda duran. Uçan bir Süpermen. Nereye koyarsanız koyun dengede kalıyor. Gözüm bir an ona takıldı. Dengede… O kadar iyi duruyor ki, tabi o Süpermen, dengede duracak! Bizim dengede kalma anlarımızı düşündüm, ne kadar az geldi gözüme. Sanki çok zormuş gibi dengede kalmak. Hep bir uca çekiliyormuşuz gibi. Ama bu çok da kötü bir durum değil gibi de. Adı hayat gibi, yaşamak gibi. İlla dengeli olacağız diye kendimizi sıkıştırmamak gibi. Vay be! Ne kadar çok gibi…