Facebook, Twitter, İnstagram ve Youtube… Özellikle evde olduğumuz şu günlerde en az birisi sizin de en yakın arkadaşınız olmuştur. Çoğumuz evde ne yediğimizi, hangi şarkıyı dinlediğimizi ne yaptığım...

Facebook, Twitter, İnstagram ve Youtube… Özellikle evde olduğumuz şu günlerde en az birisi sizin de en yakın arkadaşınız olmuştur. Çoğumuz evde ne yediğimizi, hangi şarkıyı dinlediğimizi ne yaptığımızı ya da ne yapmadığımızı her şeyi küçük ekranlarımızdan takipçilerimizle paylaşıyoruz. Paylaşım yapmıyorsak da paylaşım yapanları takip ediyoruz. Kimi zaman arkadaşlarımızın gönderilerini takip ederken çoğu zaman sevilen fenomenleri mercek altına alıyoruz. Takdir edersiniz ki; 20 yıl öncesine kıyasla günümüzde milyonlar tarafından tanınmak, popüler olmak daha kolay. İki komik replik veya anlamsız bir video ile tıklanma rekoru kırmak artık alışılagelmiş bir şey. “Ah o eski oyuncular, müzisyenler, sanatçılar!” demeden edemiyor insan. Ünlü olmak topluma örnek olmak, kendi alanında iyi işler yapıyor olmaktır. Bir süre gündemde kaldıktan sonra birçoğu unutulsa da ben ünlü olmanın bu kadar kolay olmasına üzülenlerdenim. Konuya dönecek olursam; bu neyiyle popüler olduğu belli olmayan kişiler sosyal medya aracılığıyla bir kısmımızın hayatını olumsuz etkiliyor. Özellikle genç kesim giderek marka özentisi olan ve gösteriş için yaşayan insanlara dönüşüyor. Nasıl mı? Hemen kısaca açıklayayım. Bilmem kaç takipçili Instagram fenomeni ortalama fiyatların üstünde bir ürün öneriyor ve dakikalar içinde ürün stokları tükeniyor. Mesleği Youtube’a video çekmek olan kızımız kullandığı kremi gösterip cildinin adeta yeni doğan bir bebek gibi olduğunu söylüyor; takipçileri de şimdiye kadar kullandığı kremin 10 katı fazlası bir fiyata videoda gördüğü kremi satın alıyor. Mesela terlik. 50-60 TL’lik terlik iş görecekken 300 TL olanı alıp 8 taksitle ödemek tercih ediliyor. “Çünkü çok rahat” bahanesine sığınılsa da aslında “Herkes alıyor ben neden eksik kalayım” diyor bilinçaltı. Bu ‘herkes’ zincirinin ilk halkasını sosyal medyadan hayatlarını yakından takip ettiğimiz popüler kimseler oluşturuyor. Akabinde maddi durumu nispeten daha iyi olanlar, orta durumdakiler derken maddi skala giderek düşüyor ama terlikten asla vazgeçilmiyor… Zengin zenginliğini ikiye katlarken olan krem ve terlik taksidi ödeyene oluyor. Demem o ki “Ayranı yok içmeye, gümüş köprü ister geçmeye” atasözümüzü karşılayan insan sayımız sosyal medyadaki ‘örnek hayatlar’ ile her geçen gün artıyor. En zengininden, dünyaca ünlü sanatçısına, en pahalısından en yeni restoranlara her şey parmaklarımızın ucunda... Üstelik her an ulaşabiliyoruz bu bilgilere. İhtişamlı hayatları her an yakından takip eden nesil de marka ve lüks özentisi olabiliyor. Bence bu aşamada sahip olunan şartları zorlamak yerine gerçeği kabul edip o seyirde ilerlemek daha doğru bir tercih olur. Çünkü her zaman daha iyi şartlarda yaşayanlar olabileceği gibi daha kötü durumda yaşayanlar da olacak. İyi durumda olanlara bakılmalı ki azimli bir hayat olsun; kötü durumda olanlar da görülmeli ki şükretmek unutulmasın. Hayat hiç beklenmedik anlarda şaşırtmayı sever…