Paris’te tanıştığım ve birkaç yıl sonra bir konferansta karşılaştığım ABD’de yaşayan ünlü cerrah Prof. Dr. Mehmet Öz ile sohbet sırasında, önce kendisi gibi Prof. Dr. olan rahmetli ba...

Paris’te tanıştığım ve birkaç yıl sonra bir konferansta karşılaştığım ABD’de yaşayan ünlü cerrah Prof. Dr. Mehmet Öz ile sohbet sırasında, önce kendisi gibi Prof. Dr. olan rahmetli babasından söz ediyoruz. Cerrahlığının yanı sıra ABD’de televizyonlarda sıkça boy gösterip sağlık programları reyting kırıyor… Prof. Dr. Mehmet Öz ile çağın hastalığı insanların ölümlerine sebep olan kanseri konuşuyoruz. Prof. Öz, başlıyor anlatmaya; “Evinizden sobayı attınız, klima ve elektrikli ısıtıcıyı soktunuz. Resmen radyoaktif cep telefonunu kulağa 2 saat yapıştırdın. Radyoaktif  Wi-Fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu başucunda tuttun ama uçak moduna almayı unuttun. Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabı, terlikler soktun. Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin. Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun. Bağışıklık sisteminin gelişmesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boş verdin… Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin. En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun… Evini Arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun. Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin… Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın… Evde, kostik ve zeytinyağını karıştırıp kalıplarda doğal sabun yapmak dururken, içerisinde kimyasal zehir olan o sabunla yüz ve bedenini yıkadın. Şampuan zehirleriyle saçını yıkadın… Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon, karbonat, fesleğen, acı biber gibi doğal yollarla evinden uzak tutmadın. Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. Hayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. İçinde yüksek oranda früktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glikoz ve aspartam olan ürünler tükettin. Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun. 150 kilo oldun ama durmadın… O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin, dişlerini macunla çürüttün.” Prof. Öz’ün anlattıklarını siz okurlarıma paylaştım…