Köyün delisi köşesine hoş geldiniz, bu hafta yazdığım köşe yazılarını tartışmaya geldim. Önceki yazılarda gezindim bir süre. Yazıların içeriğine bile girmeme gerek yoktu bazıları için. Sadece başlıkl...

Köyün delisi köşesine hoş geldiniz, bu hafta yazdığım köşe yazılarını tartışmaya geldim. Önceki yazılarda gezindim bir süre. Yazıların içeriğine bile girmeme gerek yoktu bazıları için. Sadece başlıklara bakındığım da oldu. Öyle garip ki.. Hayatımın farklı evrelerini görebiliyorum yazılarda. Hafta hafta, hangi hislerde kaldığımı, hangilerinden çok hızlı sıyrıldığımı, neleri tartışmak istediğimi, hangi konuları kafama vurmak istediğimi görmüş oldum. Hiç böylesine büyük bir toplama yapmamıştım burada, bugün yapmalıyız diye düşündüm. Bir terapi sürecinin bir yerlerinde mutlaka böyle bir toplama yapıyoruz. Neredeydik, nerelere geldik, neler gördük tadında olan bu görüşmeler genellikle çok iyi hissettiriyor. Alınan kararların ve değişimlerin çıktılarını görmek bu sürecin en önemli parçalarından birisi. Bende bunu bugün kendi alanımda, yazılarımda değerlendirmek isterim. Bazı yaslar vardı, bolca anlamlandırılmaya çalışılan… Yazı geçmişimin başlarında bile yer alıyor yas konuşmalarım. Anneannemin kaybıyla ilgiliydi ‘taş gibi yatalım, kuş gibi kalkalım’. Yazması birkaç gün süren ve beni derbeder eden bir yazıydı o. Nitekim çok iyi gelmişti sonraları. Hala açıp okurum arada. Kayıplarım bitmedi, o günlerden bu günlere, hayat bu ya, insanları götürmeye devam etti. Yasla ilgili yazdığım dönemlerin ardı haftaları hep böyle yazılar çıkıyor kalemimden. Daha şefkatli, daha kabullenici, hayatın akışına güvenmemiz gerektiğini kendi kendime öğütleyen bir dil var oluyor. En çok da bu iyi gelmez mi zaten? İnsanın kendi kendisiyle konuşması.. Nasıl bir sistemde olduğumuzu anlamaya çalışmak… Onlarca insanla konuşmak, paylaşmak.. Dert olarak gördüğümüz o konuların aslında bize bizi anlatan çok özel parçalar olduğunu görebilseydik, hayatlarımız çok daha anlam kazanır hale gelebilirdi. Yazılarda hayatı anlamlandırıyor olma çabamı gördüm bugün. Her şeye benzetilebilen bir sistem, bir ipe, saksıya, çaya, bir battaniyeye, bir yola, ormana, hatta bir dezenfektana. Nasıl yaşadığımızı anlayabilmek için verdiğim somutlaştırma çabaları için kendimi kutluyorum, daha da benzetmeye devam edeceğim.. Kalbin en derin yerlerinden çıkanlar… Bunların yanı sıra, bazı başlıklar yaşadığım özel deneyimlerin özetlenmiş ve süzülmüş hali gibi. İçine girip yeniden okumak kalbimi sıcacık yapıyor. Hayatta unutmak istemediğimiz bir anı, taşlara kazımaya çalışmak gibi. Bu deneyimler bir terapi odasından da süzülebiliyor, kendi yaşamımdan bir yerlerden de. Hani yaşadığınızı iliklerinize kadar hissettiğiniz basit ama etkili anlar vardır ya, işte o anları görebiliyorum yazılarda bazen. Sanki kaybolmasın ve elimin uzanabildiği insanlara ulaşsın diye not bırakıyormuşum gibi. İlginç değil mi, köyün delisi kalbinin farklı odalarını açıyor.. Son dönemler… Son dönem yazıları da neler olduğunu anlayabilmek için güzel bir kılavuz benim için. Son birkaç yazının sadece başlığı ele veriyor kendini. ‘Kök salmak’, ‘Değişim’, ‘Vah Başıma Gelenler’. Değişim arifeleri, sancılar, akışa bırakmalar. ‘Bir şeyler oldu ama nasıl oldu’yu anlamalar. Mizahla kendini korumalar, kapanmalar ve açılmalar. Umarım sizlerin de hayatında bir yerlere tekabül edebilmiştir, bir yankı uyandırabilmiştir. Düzenli olarak yazan biriyseniz, böyle bir toplama yapmanızı tavsiye ederim, sonuçları görmek çok keyifli oluyor.. Köyün delisinden bu günlük bu kadar, haftaya görüşmek üzere…