Hani bazen insan çok şey söylemek ister ama içinden konuşmak gelmez ya, bilgisayarın başına geçtiğimde aynen bu havadaydım… Üstelik dün 10 Ocak’tı… Yani “Çalışan Gazeteciler Günü…” Bu meslekte 42....

Hani bazen insan çok şey söylemek ister ama içinden konuşmak gelmez ya, bilgisayarın başına geçtiğimde aynen bu havadaydım… Üstelik dün 10 Ocak’tı… Yani “Çalışan Gazeteciler Günü…” Bu meslekte 42. Yılını 2 hafta sonra dolduracak biri olarak yazacak, söyleyecek o kadar çok şey biriktirmiştim ki… Nedense içimden bir türlü yazmak gelmiyor. Benim mesleğe başladığım günlerde, basın 4.kuvvet olarak tanımlanırdı. Gazeteci, saygın insandı. Bir de geldiğimiz noktaya bakın… Meslek de, sektör de acınacak durumda. Bir günde, bir yılda mı bu hale geldik diye düşünüyorum da… İşin içinden çıkamıyorum. Memlekette gazeteler bir-bir kapanıyor. Binlerce meslektaş işsiz. Bazı aklı evveller gazetelerin kapanmasını, hep dijital teknoloji ile açıklıyor ya… Duyunca resmen illet oluyorum. Dijital yaşama bizden yıllarca önce geçen Japonya örneği geliyor gözümün önüne… Öyle ya… Çekik gözlüler dijital teknolojide dünyanın en ileri ülkesi. Nüfusları 125 milyon… Gazetelerin günlük tirajı 75 milyonun üzerinde. Demek gazetelerde yazılacak, okunacak şeyler olursa insanlar okuyor. Her ne kadar ülkede okuma alışkanlığı olmadığından yakınsak da kabul etmek lazım ki okuyucuya okunacak şeyler veremiyoruz. Bunun o kadar çok nedeni var ki… Hepsini iktidarlara bağlamak, her şeyden iktidarları sorumlu tutmak işin kolayı… Oysa bizim cephemizde de bu yozlaşmayı ve kokuşmayı hızlandıran faktörler var. En başında medyayı ticari faaliyetleri için “maymuncuk” gibi gören patronlar… Tabii üç kuruşluk reklam uğruna sayfalarını reklam verenden gelmiş, yalan-yanlış haberlerle doldurtan patronları da es geçmemek lazım. Doğruyu yazıp okuyucu kazanmak yerine diğer patronların dümen suyuna giren türden patronları yani… Son zamanlarda bir de tetikçiler türedi… Sırtını bir muktedire dayayıp farklı düşünenleri dövmeye, hırpalamaya çalışan tetikçiler… Muktedirler dedim de, aklıma bir şey daha geldi. Ne hikmetse son dönemlerde çapı ve gücü ne olursa olsun, yani ister Hükümet olsun, isterse küçücük bir beldenin belediye başkanı… Hepsinde kendilerini “pohpohlayan” bir medya sevdası oluştu. Pohpohlamak prim yapmaya başlayınca haliyle bir alay yalaka da ‘gazeteciyim’ diye ortalıkta dolanır oldu… Bunları karalamaya çalışırken basının ne zaman bu hale gelmeye başladığını bulmaya çalıştım bir ara. Sonra vazgeçtim. 1980’lerde başlamış, 2000’e bir kala hız kazanmış bir çöküş fotoğrafı çıktı karşıma. Anlayacağınız bu gün yaşadıklarımızın yolu neredeyse 40 yıl önce açılmaya başlamış. Bu durumda içinde bulunduğumuz durumdan tek bir kişiyi ya da oluşumu sorumlu tutmak mümkün mü? Neyse… Yazacak o kadar çok şey var ki… Ama devam ettikçe bulantım artıyor. En iyisi mi bu kadarı yetsin şimdilik.