Müddei, iddiasını ispatla yükümlüdür “Allah’a inanıyorum” sözü bir iddiadır. Hz. Peygamber döneminde müşrikler de Allah’a inanıyordu. Zaten müşrik olabilmenin şartı Allah’a inanmaktır. Kuran’da müşr...

Müddei, iddiasını ispatla yükümlüdür “Allah’a inanıyorum” sözü bir iddiadır. Hz. Peygamber döneminde müşrikler de Allah’a inanıyordu. Zaten müşrik olabilmenin şartı Allah’a inanmaktır. Kuran’da müşrikler “Rabbimiz” diye dua eder. Ne yaptılar? Lat (otorite), Uzza (güç) ve Menat’ı (para) tek Allah inancının önüne aldılar. Zaten müşriklerle Peygamberimiz arasındaki o günkü tartışma, teolojik bir tartışma değildi. Mesele sosyal adaletsizlikti. Müşrikler de Allah’a inanıyordu. İman bir iddiadır, ispat gerektirir. İspatı, tek bir Allah’a inanmaktır. Allah için yaşamaktır. O’nu hep hatırlamaktır. Güvenmektir. Sakınmaktır. İbadettir. Adaletli, merhametli, dürüst, saygılı, iyi insan olmaktır… Birine ‘Seni seviyorum” demek bir iddiadır. Dillerinden sevgi sözcüklerini düşürmeyen nice aşıklar gördüm. Şimdi kanlı bıçaklılar… “Seviyorum” bir iddiadır, ispat gerektirir. İspatı emektir, empatidir, sevdiğinin hatalarını görmezden gelmektir, hayatı paylaşmaktır, korumaktır, güvenmektir… Zaten dildeki sevgi gerçek olsa, şairler bırakmaz sevdiğini. “Ülkemi seviyorum” demek bir iddiadır. Tamam, güzel. Askerde nöbete kalkmayan adam da ülkesini seviyor (!) Sivil hayatta ülkesini koruyormuş. Nasıl koruyorsa artık! At eti kesip vatandaşına yediren de bu ülkeyi seviyor (!) Turisti kazıklayan halıcı da seviyor (!) Bak dükkanında kocaman bayrak var. Turistin parasını çalıp, darp edip yol kenarına atan taksici de ülkesini seviyor (!) Hani o milli maçlardan sonra konvoya takılan taksici. Dadada dididi… Nasıl olacak bu iş? Bayrak bizim namusumuz, yaşama sebebimiz. Bizim meselemiz bayrağımızı kılıf yapanlarla. “Vatanımı seviyorum” demek bir iddiadır, ispat gerektirir. O da ülkenin taşını, toprağını, havasını, suyunu korumaktır. İnsanını sevmektir. Empati kurmaktır. Halılarını silkeleyip alt kattaki komşunu toz içinde bırakmamaktır. Zekisiyle-aptalıyla, zenginiyle-yoksuluyla, yaşlısıyla-genciyle, kadınıyla-erkeğiyle, engellisiyle-sporcusuyla gönül köprüleri kurmaktır. İnsanına güvenmektir… Yüzüne bile görmediğin insanlar uğruna ölebilmektir. Ülkenin geleceğini korumaktır. Vatanının denizini, deresini, balığını, ovasını, ağacını, yeşilini, mavisini korumaktır. Gelin görün ki, güzel memleketimin denizleri, gölleri pislik içinde… Ne hale gelmiş güzelim Marmara… Oluk oluk kanalizasyon boşaltılıyor denizime. Sadece Marmara mı? Daha nice denizler, göller… Yıllar yılı hasıraltı edilmiş meseleler bunlar. Bir anda olmadı elbette. “Bir kereden bir şey olmaz” değil mi? “Amaaan ne var atıkları boşalttıysak, bak herkes yapıyor” değil mi? “Ne yapalım bu atıkları, cebimizde mi saklayalım!” değil mi? Al işte! Kustu be deniz. Hem kustu hem de küstü… Ne mi yapsaydınız! Önlemini alsaydınız. Herkes kirletiyor diye sizin de kirletmeniz gerekmezdi. Ha, kolay değil biliyorum. Milli maçlardan sonra meydanlara dökülmeye benzemez bu işler. Her ne kadar bazı sosyologların, ‘Halkların fikirleri yoktur, sadece istek ve ihtiyaçları vardır’ tezine inat, birlik olma ruhunu kazansaydınız. Zordur bu işler. Sevgide tezahürat olmaz, sevgi emek ister.