Oktay Rifat Horozcu, Garip şiirinin sacayağından biriydi. 1988’de son Garip Melih Cevdet’i tek başına bıraktığında 7...

Oktay Rifat Horozcu, Garip şiirinin sacayağından biriydi. 1988’de son Garip Melih Cevdet’i tek başına bıraktığında 74 yaşındaydı. Üçünün Türkçeye olan tutkusu ve dostlukları edebiyatımızda izi silinmeyecek bir üne sahip Oktay Rifat’ı Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Bedri Rahmi’nin hazırlamış olduğu bir antolojide tanıdım. “Kuşlar” şiiri hâlâ ezberimdedir. Ama asıl onun 1960’lar sonrası toplumsal meselelere yaklaşan şiirleri şiar değerindedir benim için. “Elleri var özgürlüğün” şiiri bunlardan biri. 10 Haziran 1914'te Trabzon'da doğdu. Babası, o doğduğu sırada Trabzon Valisi olan şair ve dilbilimci Samih Rıfat, annesi Hasan Enver Paşa’nın kızı Münevver Hanım’dır. Pek çok sanatçı ve yazar içeren bir ailede yetişti. Büyük dedesi Macar Hurşid Bey, hem Türk hem batı müziği konusunda donanımlı bir bestekâr, dedesi Albay Hasan Rıfat Bey ise şiir ile ilgilenirdi; amcası Ali Rıfat Bey değerli bir udî ve besteci, annesinin teyzesinin oğlu Ali Fuat Bey Cumhuriyet devrinin ünlü asker ve siyaset adamı, teyzesi Celile Hanım bir ressam, teyzesi Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet ünlü bir şairdir. Soyadı bazı kaynaklarda "Horozcu" olarak geçer. Ancak hiçbir resmi evrakında böyle bir kaydın bulunmadığı böyle bir takma isimle yazı yayımlamadığı belirlenmiştir. Ortaöğrenimini 1925-1932 yıllarında Ankara Erkek Lisesi'nde yaptı. Bu okulda ünlü şair Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi oldu, ilk şiirlerini kaleme aldı ve ileride birlikte Garip Akımı’nı kuracağı arkadaşları Melih Cevdet ve Orhan Veli ile tanıştı. Üç arkadaş, okul bünyesinde “Sesimiz” adlı dergiyi çıkararak şiirlerini yayımladılar. GARİP ÜÇLÜSÜ BİR ARADA 1932-1936 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yükseköğrenim gördü. Edebiyata olan ilgisi ve yazma tutkusu yükseköğrenimi sırasında da devam etti. Mezun olduğu yıl, arkadaşları Melih Cevdet ve Orhan Veli ile birlikte geliştirdikleri yeni bir yazın tekniği ile kaleme aldığı şiirleri Varlık Dergisi’nde yayımlanmaya başladı. 1937 yılında Devlet sınavını kazanarak Maliye Bakanlığı hesabına Siyasal Bilgiler öğrenimi görmek üzere Paris'e gönderildi. Paris’te bulunduğu dönemde yalın bir söylemi ve bağımsız düşünceleri savunan Fransız şiirini kendisine yakın buldu ve ondan ilham aldı. Üç yıl sonra II. Dünya Savaşı nedeniyle, orada yaptığı doktora çalışmasını tamamlayamadan 1940 yılında Türkiye'ye döndü. GARİP’İN TARTIŞMASI Paris’ten döndükten sonra bir süre Maliye Bakanlığı'nda, daha sonra Matbuat Umum Müdürlüğü'nde (Basın Yayın Genel Müdürlüğü) çalıştı. Ardından Ankara’da serbest avukatlık yaparak geçimini sağladı. Bu arada 1941 yılında Orhan Veli ve Melih Cevdet ile edebiyat dünyasında büyük tartışmalara sebep veren “Garip” adlı şiir kitabını yayımladı. Şiirlerini "Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler"(1945), "Güzelleme"(1945) ve "Aşağı Yukarı"(1952) adlı şiir kitaplarının yanı sıra "Aile" (1947), Orhan Veli tarafından çıkarılan "Yaprak" (1949-1950) ve "Yeditepe" (1951-1957) gibi dergilerde yayımlamayı sürdürdü[5]. 1954 yılında yayımladığı “Karga ve Tilki" adlı şiir kitabıyla Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı. 1955 yılında İstanbul'a yerleşerek avukatlığını sürdürdü. Aynı yıl yayımladığı “Perçemli Sokak” adlı şiir kitabının önsözü tartışmalara neden oldu. Bu kitap ile İkinci Yeni adı verilen şiir anlayışına yöneldi. 1958 yılında “Aşk Merdiveni" adlı şiir kitabını yayımladı. 1961 yılından itibaren avukatlık mesleğini Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları'nda sürdürdü ve 1973 yılında emekli olana dek bu kurumda çalıştı. ÖDÜL VE ÇEVİRİLER 1960’lı yılların başında Latin ve Yunan ozanların mitoloji kitaplarının Türkçe çevirilerini yaptı. 1969 yılında yayımladığı “Şiirler” adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü aldı. Bu tarihten sonra tiyatro ve roman çalışmalarına ağırlık verdi. "Oyun İçinde Oyun", "Zabit Fatma'nın Kuzusu", "Atlar ve Filler", "Yağmur Sıkıntısı", "Kadınlar Arasında", "Birtakım İnsanlar" ve "Çil Horoz” adlı oyunları kaleme aldı ve her biri sahnelendi . Arkadaşı Melih Cevdet ile “Kıskançlar” adlı oyunu kaleme aldı. 1976’da ilk romanın “Bir Kadının Penceresi’nden” yayımlandı. 1980’de “Danaburnu” kitabıyla Madaralı Roman Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl “Bir Cigara İçimi” adlı şiiri Sedat Simavi Vakfı Ödülü’nü, 1984 yılında "Dilsiz ve Çıplak” kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü aldı. Ankara Erkek Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlayan Oktay Rıfat, şiirde biçim ve kural anlayışını tam anlamıyla yansıtan ilk şiirlerini 1936-1944 yılları arasında Varlık Dergisi’nde yayımlamıştı. İlk şiirlerinde şiir vezni olarak hece ölçüsünü kullanmayı tercih eden şair daha sonra serbest ölçüye geçiş yaptı. 1941 yılında Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Garip adlı şiir kitabını yayımlayarak Garip şiir akımının öncülerinden oldu. Garip dönemi şiirlerinde kentte yaşayan sıradan insanların günlük yaşamlarına şaşırtıcı, alaycı bir söyleyişle yaklaşmıştı. "Perçemli Sokak" adlı kitabıyla Türk şiirinde İkinci Yeni denilen anlayışa, anlamca kapalı bir şiire yöneldi. Kitaptan kitaba değişen şiiri ile Türk şiirinin genel akışını en çok etkileyen şairlerden sayılmaktadır. TOPLUMSAL SORUNLAR 1960’lı yıllarda genellikle sosyal sorunlar, emekçilerin hakları ve sistemsel karmaşalar ile ilgili düşüncelerini satırlara döktü. Özellikle, 1966'da çıkan "Elleri Var Özgürlüğün" adlı şiir kitabında bu düşüncelerinin oldukça fazla etkisi görüldü. 1969 yılında yayımladığı, "Şiirler" adlı kitabıyla, edebiyat hayatında üçüncü ve son dönemine girdi. Tarzını, biçimini ve yazın anlayışını iyice belirginleştirdiği, dili ve kelimeleri kullanmada ustalaştığı bu dönemde şiirin kuramsal karakteri üzerine de kitaplar yazdı. Tiyatro oyunu ve roman türünde de eserler veren Oktay Rıfat, her biri toplumun değişik kesimlerini sembolize eden oyun ve roman kahramanları yarattı. Fransızca çevirmeni Sabiha Rıfat ile evli olan Oktay Rıfat, yazar, çevirmen ve şair Samih Rıfat’ın oğludur. Son günlerine dek eser vermeyi sürdüren sanatçı, “Yağmur Sıkıntısı” adlı oyununu tamamladıktan sonra 1988 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. ELLERİ VAR ÖZGÜRLÜĞÜN 1 Köpürerek koşuyordu atlarımız Durgun denize doğru. 2 Bu uçuş, güvercindeki, Özgürlük sevinci mi ne! 3 Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz, Düşünmek yasak, İşgücünü savunmak yasak! 4 Ürünü ayırmışlar ağacından, Tutturabildiğine, Satıyorlar pazarda; Emeğin dalları kırılmış, yerde. 5 Işık kör edicidir, diyorlar, Özgürlük patlayıcı. Lambamızı bozan da, Özgürlüğe kundak sokan da onlar. Uzandık mı patlasın istiyorlar, Yaktık mı tutuşalım. Mayın tarlaları var, Karanlıkta duruyor ekmekle su. 6 Elleri var özgürlüğün, Gözleri, ayakları; Silmek için kanlı teri, Bakmak için yarınlara, Eşitliğe doğru giden. 7 Ben kafes, sen sarmaşık; Dolan dolanabildiğin kadar! 8 Özgürlük sevgisi bu, İnsan kapılmaya görsün bir kez; Bir urba ki eskimez, Bir düş ki gerçekten daha doğru. 9 Yiğit sürücüleri tarihsel akışın, İşçiler, evren kovanının arıları; Bir kara somunun çevresinde döndükçe Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler. O somunla doğrulur uykusundan akıl, Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz; O güneşle bağımsızlığa erer kişi. 10 Bu umut özgür olmanın kapısı; Mutlu günlere insanca aralık. Bu sevinç mutlu günlerin ışığı; Vurur üstümüze usulca ürkek. Gel yurdumun insanı görün artık, Özgürlüğün kapısında dal gibi; Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!