Ege Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Kurulu ile İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) başkanlıklarını yürüten Sayın Sıtkı Şükürer’in mübadele döneminde İzmir’e y...

Ege Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Kurulu ile İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) başkanlıklarını yürüten Sayın Sıtkı Şükürer’in mübadele döneminde İzmir’e yerleşen muhacirler ile ilgili sözleri İzmir’de gündemi adeta sarstı. Şükürer, bir gazeteci üstadımıza verdiği röportajda, “İzmir’e en büyük ihanet mübadele ile gelenlerden” ifadelerini kullanmış. Güya, mübadil muhacirler İzmir’e gelerek kenti lağım çukuruna çevirmiş, Çin setleri ile donatmış. Yani Sıtkı Bey, Körfez’in kirliliği ile kentin en mutena semtleri olan Alsancak, Karşıyaka ve Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’ndaki binaları kastediyor. İyi de üstadım, bunu sadece ve sadece “mübadiller, muhacirler” yapmadı ki. 70’li ve 80’li yıllardan itibaren tıpkı İstanbul gibi “İzmir’in taşı toprağı altın” diyerek doğusundan-batısından, kuzey ve güneyinden herkes bu kente koşup geldi. Sonra ne oldu, kentin altyapısı yetersiz kaldı. Altyapı hazırlanmayıp, alınan tedbirler de çare olmayınca, olan güzelim İzmir’e oldu. Kimseye yol-yordam öğretmek işim de haddim de değildir ama, önemli makam ve mevkileri işgal eden insanların konuşurken çok daha dikkatli olmaları gerekmiyor mu? Şükrü Bey, önemli iki koltuğu işgal ediyor. Birincisi, İzmir’in TÜSİAD’ı konumundaki ESİAD’ın önemli bir organının başkanı, diğeri de kentin sorunlarına çözümler üretebilecek en önemli isimlerin yer aldığı yerel organ İEKKK. “Söz ağızdan çıkmadan kişinin esiri, ağızdan çıktıktan sonra da kişi onun esiri olur” demiş atalarımız. Bence Sıtkı Bey, sözünün esiri olmuştur. Röportajının yayınlanmasının ardından, özür mahiyetinde açıklamalar yapsa da, artık ok yaydan çıkmıştır. Başta mübadiller olan muhacirler olmak üzere siyasiler ve İzmirliler Sıtkı Bey’e kızgındır. Kızgın olmakta da haklıdırlar. Bugünkü ekonomik koşullarda, ESİAD olarak söylenebilecek çok şey varken, yıllar önce bu kentin sakini olmuş, çoğu yaşını başını aşmış ve geleceğini evlatlarına bırakmış insanlara bir nevi kent suçu isnat etmek de neden ve nereden akla gelir. Ben şahsen, Atatürkçü olduğuna inandığım Sayın Şükrü Şükürer’den bunu beklemezdim. Zira, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bir mübadil ve muhacirdir. Kıymetli annesinin kabri Karşıyaka’dadır. Atamızın İzmir sevgisi dillere destandır. Ve İzmirliler bununla gurur duyarken, kendilerine emanet edilen Zübeyde Hanım’a da her zaman vefalı davranırlar. Atamız, bundan dolayıdır ki, “Muhacirler kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır” diyerek, millet olmanın, zulüm gören insanlara sahip çıkmanın önemine işaret etmiştir. O muhacirler ki, doğdukları toprakları büyük acılar içinde terk edip gelmiş ve ölünceye kadar da oraların hasretlerini çekmekte ve anılarını yaşatmaktadırlar. Ne mübadiller, ne muhacirler ve de İzmir’e gelerek İzmirli olmuş insanlar, yaşadığımız bu kente bilerek ve isteyerek asla kötülük yapmamışlardır. Sıtkı Bey’in kastettiği kentin gelişigüzel yapılaşması ise bunu daha önce de ifade ettiğim gibi elbirliği ile bizler yaptık. Bu ülkeyi ve kenti yıllardır yönetenlerin ihmalleri aşikardır. Bizlerin bundan sonra yapmamız gereken şey, Sıtkı Bey ve çalışma arkadaşları başta olmak üzere, “Zararın neresinden dönersek kardır” diyerek, daha yapıcı olmak, hiç olmazsa bundan sonra ihanet etmemek ve edilmesine vesile olmamaktır. Kendileri aynı zamanda bir vatandaş değil, karar verebilen ve karar verenleri etkileyebilecek pozisyonda olan bir şahsiyettir. İzmir’e kavga ve yıkıcı eleştiri değil, birlik ve beraberlik yakışır! Ek alanı