Modern çağın insanı trafikte kırmızı ışık yandıktan sonra yeşili beklerken ço...

  Modern çağın insanı trafikte kırmızı ışık yandıktan sonra yeşili beklerken çok sıkılıyormuş. Bir de düğmeye bastıktan sonra bilgisayarın açılmasını… Telefonunu yeniden başlattıktan sonra geçen saniyeler… Abartı mı doğru mu, tartışmaya açık bir konu. Baş döndürücü bir hızla yaşıyoruz hayatlarımızı. İşimiz çok, acelemiz var. ‘Meşgul’ rolü oynayıp kendine ‘önemli’ imajı veren, böylelikle sinirli görünmeyi mubah sayanları katmıyorum ancak gerçekten işimiz çok, zamanımız az. İzin günümde program yaptım. Sade bir program; gidilmesi gereken bir yer, alışveriş, biraz ortalığı toparlama, bir de film izleme, bu kadar. Koşa koşa, trafikte cambazlık yapa yapa işlerimi hallettim. Koskoca bir gün bitti, akşam oldu, yorgunluk çöktü. Film mi ne oldu? Ne mümkün izlemek! Diyeceksiniz ki, ‘Ne var Allah aşkına İbrahim, iş mi yani bu dediğin?’ Evet, benim için iş. Benim gibi hikayeden, kurguya, oyunculuktan ışığa kadar filmin her sahnesini çözümlemeye çalışan biri olsaydınız, sizin için de film izlemek enerji harcamak demekti. Neyse kalmadı zaman. Gece televizyonun karşısında söndüm gittim. Yaşımızın ilerlemesi, bir de şu yaşadığımız elektronik akvaryum, sanırım yorgunluğumuza yorgunluk katıyor. İletişim çağında muhatap olduğumuz veri akışı bizi çabuk tüketmeye itiyor. Çok çabuk hem de… Öyle ki, iki saniye gecikmeye tahammülümüz yok. İşte bu yüzden çok sevdiğim edebiyat, bu çağın iletişim modeli olmaktan uzaklaştı. Bu zamana ait değil çünkü. Çünkü bu çağ elektrik çağı… Sizin de zaman zaman birilerine ya da kendinize sorduğunuz şu soruyla gireyim asıl konuya o zaman. Ya elektrikler kesilirse? 5-6 yıl önceye gidelim; Türkiye’de aynı anda 14 şehirde elektrik kesildi. İstanbul, İzmir dahil, büyükşehirler… Hayat nasıl alt üst olmuştu birkaç saatte? Demek istediğim böyle bir kesinti değil, ya tamamen elektriğimiz giderse? Devlet’in, Hükümet’in bizi elektriksiz bırakmamak için her türlü önlemi aldığına eminim. ‘Devamlılık esas’ falan tamam da, ya kesilirse? Üç beş saat değil, günler, haftalar ya da daha uzun bir süre kesilmesinden bahsediyorum. Dünyada 270 yıldır, Türkiye’de ise 132 yıldır kullanılan elektriğimiz elimizden giderse ne yaparız? Klimasız, cep telefonsuz, televizyonsuz, doğal gazsız yaşayamayan bizler ne yaparız! Metro yok, buzdolabında soğuk su yok, interneti minterneti saymıyorum bile… O zaman yavaşlar mıyız sizce? Doğanın bir parçası olduğumuz halde doğayı fotoğraflardan tanıyan modern çağın insanı, özellikle de Z kuşağı nasıl bir boşluğa düşerdi acaba? Olmaz olmaz demeyin, olursa da şaşırmayın. Belki o zaman o çok sevdiğim edebiyat, eski önemine yeniden kavuşur. Belki o zaman tasarruf tedbirleri kapsamında yok edilmeye çalışılan yazılı basın, özellikle yerel basının kıymeti anlaşılır. Kim bilir, belki de yanmasını beklemeye tahammül edemediğimiz yeşil ışığı trafik levhalarında görmeyi özleriz. Kim bilir!