30 Ekim 2020 günü yaşadığımız 6,9 şiddetindeki deprem, İzmir’in başta Bayraklı ve Karşıyaka ilçeleri olmak üzere pek çok ilçesinde onlarca binaya ağır hasar verdi. 117 insanımızın hayatını kaybettiği...

30 Ekim 2020 günü yaşadığımız 6,9 şiddetindeki deprem, İzmir’in başta Bayraklı ve Karşıyaka ilçeleri olmak üzere pek çok ilçesinde onlarca binaya ağır hasar verdi. 117 insanımızın hayatını kaybettiği deprem sonrasında başta Bayraklı ilçesindekiler olmak üzere, kent genelinde yıkılmayı bekleyen onlarca ağır hasarlı bina bulunuyor. Bu binalardan ikisi, İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri’nin bulunduğu dev kompleksin Kuzey Kapısı’nın hemen karşısında yer alıyor. // AYAKTA ZOR DURUYOR Adeta üflense yıkılacak durumda olan ve artçı depremler sonrasında kolonları adeta balon gibi şişen bu binaların yarattığı tehlikeyi tam bir yıl önce, 25 Ocak 2021 tarihli Ege Telgraf’ın manşetinden duyurmuş ve yetkilileri göreve çağırmıştık. Haberimizin yayınının altından açıklama yapan İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Ömer Albayrak, binaların acil yıkım kapsamına alınan ve Valiliğe bildirilen binalar arasında olduğunu belirterek, “Binalar en geç Mart ayı başına kadar yıkılacak” demiş, Albayrak’ın bu sözleri Ege Telgraf’ın 1 Şubat 2021 tarihli sayısında haber olarak yer almıştı. Aradan bir yıla yakın bir süre geçti. Bu sürede pek çok artçı sarsıntı yaşanırken, binalardaki hasarın boyutu daha da arttı. İnsan gözlerine inanamıyor ama kimsenin yaklaşmaması ve acil olarak yıkılması gereken binaların altında yer alan otomobil servisi faaliyetlerini hâlâ kesintisiz sürdürüyor. Çalışanların ve müşterilerin adeta ölümle dans ettiği servis, mesai saatleri içinde tıklım tıklım otomobil dolu. Her gün bu binanın önünden onlarca hâkim ve savcı geçiyor. Bir yıl aradan sonra tekrar soralım: Orta şiddetteki bir depremde bile yerle bir olması an meselesi olan bu binalarda yaşanabilecek olası facianın sorumlusu kim olacak merak ediyorum. // YETKİLİLERİ GÖREVE DAVET Binanın yıkımımı gerçekleştirmeyen Çevre Şehircilik İzmir İl Müdürlüğü mü yoksa hâlâ mühürleme işlemini yapmayan Konak Belediyesi mi? Ya yetkilileri harekete geçmeleri konusunda uyarmayan yargı organlarımız? Her gün gözlerinin önünde yaşanan bu duruma, facia yaşandıktan sonra tespit yapmak için mi vaziyet edecekler? Bu soruları sormak hakkımız olsa gerek… Konak Belediye Başkanı Sn. Abdül Batur’u ve Çevre Şehircilik İl Müdürü Sn. Ömer Albayrak’ı göreve davet ediyoruz… Bir kez daha ve ısrarla…  

BİNA YENİLEMELERİ DURDU, MÜTEAHHİTLER İŞ BIRAKIYOR…

30 Ekim 2020’de yaşadığımız 6,9 şiddetindeki depremden alacağımız çok dersler var. Depremin sonuçları İzmir’de inşaat sektörünün dengelerini altüst ederken, ağır hasar gören ve acil olarak yıkılması gereken binaların dönüşüm süreçleri kilitlenmiş durumda. Yaşadığım Karşıyaka ilçesinde hasarlı evlerini terk ederek kiraya çıkan ve bir an önce binalarının yenilenmesini bekleyen vatandaşlar, müteahhitlerin ek ödeme talepleri ile karşı karşıya kalıyorlar. Nasrettin Hoca gibi olmak istemem ama herkesin haklı olduğu bir durum yaşanıyor. Vatandaş, aylar önce anlaşmasını yapmış, ödemelerini tamamlamış, evini terk etmiş, kiraya çıkmış… Ancak ekonomide yaşanan çalkantı, inşaat maliyetlerini adeta katlaya katlaya artırıyor. Müteahhitlerin haklı oldukları nokta da burası. Şu rakamlara bakar mısınız? TÜİK’in Kasım 2021 dönemine ilişkin verilerini göre, inşaat maliyet endeksi aylık yüzde 7,94, yıllık yüzde 48,87 artış göstermiş. TÜİK’in açıklamasının sahada nasıl karşılık bulduğunu anlamak isteyen okurlara önerim, açıklanan rakamı en az iki ile çarpmaları… // DEVLET DEVREYE GİRMELİ Asıl sürpriz ise malzeme endeksinde yaşanıyor. 2020 yılı Kasım aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 60,13, işçilik endeksi yüzde 22,50 artış göstermiş. Tüm bu veriler, bina sahipleri ile müteahhitler arasında yapılan anlaşmaların süratle revize edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Evlerine kavuşmayı bekleyen vatandaşlar ise nereden karşılayacaklarını bilemedikleri ek maliyetlerle yüzleştikleri için sistem tıkanıyor. Müteahhitlik firmaları, zarar edileceği baştan belli olan bir işin altına girmeyi haklı olarak istemiyor. Devletin bu noktada devreye girmesi, hem ev sahiplerine hem de müteahhitlere çok daha uygun koşullarda kredi desteği vermesi gerekiyor.  

BU SAÇMALIK GELECEK SENE ARTIK SON BULSUN!

Türkiye yedi senedir devam eden, saçma sapan bir uygulamayı sürdürmekte ısrar ediyor. Neden yapıldığı, ne işe yaradığı; tüm toplumun asabını bozmasının dışında kime ne fayda sağladığı belli olmayan bir uygulama bu. Tahmin ettiniz. Kalıcı yaz saati uygulamasından söz ediyorum. Özellikle de çocuklarımız, kapkaranlık bir sabahta neredeyse gün yüzü görmeden okullarına gidiyor. Psikolojileri alt üst oluyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, aklı başında tek bir kişinin bile benimsemediği uygulamanın “tasarruf sağladığını” ifade ediyor. // RAPOR NEREDE, BİLİNMİYOR! “Nasıl bir tasarruf sağladığı”na ilişkin sorulan ısrarlı sorulara, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bir raporunu dayanak gösteriyor. “Uygulamanın başlamasından bu yana elde edilen tasarruf yaklaşık 6 milyar 82 milyon kWh olup, bu tasarrufun parasal karşılığı tek zamanlı tarifeye göre 3.97 milyar lira, üç zamanlı tarifeye göre ise 5 milyar 94 milyon TL’dir” diyor. Ancak ne açık kaynak yayınlarında ne de İTÜ’de böyle bir rapor bulunamıyor. Sayın Bakan, bu sorulara “internete bakın” adresini gösteriyor. Bu rapor nerede? Neden Bakanlık atıf yaptığı bu raporu kendi web sayfasına koymuyor? Şayet böyle bir rapor varsa altında imzası bilim adamları kimler? Hangi bilimsel ölçümlemelere göre rapor hazırlanıyor? Koskoca bir ülkenin sinirlerini bozan ve altı senedir anlamsızca sürdürülen bu uygulamayı savunan bilim insanları neden kamuoyunun karşısına çıkıp tek kelime etmiyor? Arama motorlarında şu meşhur raporun tek satırına bile neden rastlanılmıyor? Bu soruların hepsi anlamsızca askıda kalmayı sürdürüyor. Bu saçmalığın 2022 kış aylarından itibaren sürdürülmemesini, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yaz ve kış saati uygulamasının yeniden uygulanmasını diliyoruz.  

“GENÇLERE YAPILAN BÜYÜK KÖTÜLÜK!”

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Dr. Burhan Özfatura’yı nitelikli ve sorgulayıcı eğitim sisteme verdiği önemle biliyoruz. Özellikle de üniversitelerin verdikleri eğitimin niteliği üzerine çokça düşünen bir duayen maliyeci Burhan başkan… Gözlem Gazetesi’ndeki köşesinde çok ilginç konu başlıklarını ilginç rakamsal verilerle aktaran Özfatura’nın “Gençlerimize kötülük ediliyor…” başlıklı yazısını okuyunca, sırtımın adeta ürperdiğini hissettim. Eğitim kalitesi tartışmalı olan üniversitelerde açılan ve geleceğin bilim dalları arasında olan bölümlere gençlerimizin ilgisi şaşırtıcı derecede düşük kalıyor. Şu verilere bakar mısınız? // BÖLÜM VAR İLGİ YOK! Pozitif bilimlerin önemli alanlarından biri olan Optik ve Akustik Fizik eğitimi alan gençlerimize savunma sanayisi başta olmak üzere katma değeri yüksek ve sermaye yoğun sektörler büyük ihtiyaç duyuyor. Gaziantep Üniversitesi bünyesinde Optik ve Akustik Mühendisliği Bölümü açılıyor. 2021 yılında YÖK söz konusu bölüm için 21 kontenjan açıklıyor ve kayıt yaptıran öğrenci sayısı sadece 2!. Benzer bir durum Nükleer Enerji alanında yaşanıyor. Türkiye’nin bu alanda yetişmiş, uzmanlık kazanmış mühendislere çok büyük ihtiyacı bulunuyor. YÖK, Sinop Üniversitesi’nde Nükleer Enerji Mühendisliği ile ilgili bölüm açıyor, 2021 yılında 31 kontenjan açıklıyor ve kayıt yaptıran öğrenci sayısı sadece 10 oluyor! Yine benzer bir durum Nanoteknoloji Mühendisliği için geçerli. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde açılan bu bölüme 31 kontenjan ayrılırken sadece 7 öğrenci kayıt yaptırıyor. Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ndeki Nanoteknoloji Mühendisliği Bölümü için 2021 yılında açıklanan kontenjan 21, kayıt yaptıran öğrenci ise sadece 6. // YA ODTÜ’DE AÇILSAYDI… Türkiye’de Fizik bilimi konusunda en iyi eğitimin verildiği üniversiteler Boğaziçi ve ODTÜ olarak öne çıkıyor. Boğaziçi Üniversitesi fizik eğitiminde dünyanın en iyi 100 üniversitesi içinde yer alıyor. Nükleer Enerji, Optik ve Akustik, Nanoteknoloji Mühendisliği gibi bölümler söz konusu eğitimleri vermek için yeterli altyapıya sahip olan ODTÜ ve Boğaziçi gibi üniversitelerde açılsa, kontenjanların tamamı ilk 20-25 binlik dilimde yer alan öğrenciler tarafından doldurulacak, ülkenin bu konulardaki mühendis ve teknik insan ihtiyacı karşılanabilecek. Ama ne yapılıyor? Böylesine önemli mühendislik bölümleri yeterli altyapıya sahip olmayan üniversitelerde açıldığı için ilgi görmüyor ve kontenjanlar boş kalıyor. YÖK’ün hatalar zinciri bununla kalmıyor. 41 Hukuk Fakültesi’nin bulunduğu İstanbul’da 2021 yılında 42’ncisini Boğaziçi Üniversitesi’nde açıyor. Yetmiyor, binlerce iletişim fakültesi mezunu iş bulamazken, bir de Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde İletişim Fakültesi kuruyor. YÖK hangi üniversitede, hangi bölümlerin açılması konusunda sağlıklı karar veremediği için, çok sayıda bölümde kontenjanlar dolmuyor, kaynaklar heba ediliyor. // İNSAN KAYNAKLARI ENVANTERİ Gelelim Burhan başkanın başlığına… Bu yapılanlar gençlerimize kötülük mü? Bence kesinlikle öyle… Meselenin kök sebebi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurumu’nun sağlıklı, inandırıcı ve bilimsel bir insan kaynakları envanterine sahip olmamasında yatıyor. Soralım bu bakanlıklara: Çook uzak zamanlarda değil, mesela 2030 yılında… Türkiye’nin ne kadar Makine Mühendisine ne kadar Moleküler Biyoloji Mühendisine ne kadar Fizik Mühendisine ihtiyacı var? Bu soruları Almanya gibi kalkınmış ülkelerin kamu otoritelerine soracak olsanız inandırıcı yanıtlar alırsınız. Ya bizde…

HAFTANIN SÖZÜ

Bilge yaratır, cahil ise yok eder. Bilge iyileştirir, cahil öldürür. Anooshirvan Miandji