Dünya, nerede sonlanacağı kestirilemeyen bir enerji krizi ile boğuşuyor, emtia fiyatlarında öngörülemez fiyat artışları tedarik zincirlerini koparıyor. Bu durumdan en fazla etkilenen sektörler arasın...

Dünya, nerede sonlanacağı kestirilemeyen bir enerji krizi ile boğuşuyor, emtia fiyatlarında öngörülemez fiyat artışları tedarik zincirlerini koparıyor. Bu durumdan en fazla etkilenen sektörler arasında elbette otomotiv var. Kullanımı tüm dünyada artan elektrikli araçların üretiminde, sektör dışı değişkenlerden kaynaklanan ciddi sorunlar yaşanıyor. Bir elektrikli aracın en önemli unsuru olan bataryasının üretimi için hayati önem taşıyan madenler lityum, nikel ve kobaltın üretimi ve ulaşılabilirliği ciddi bir sorun... SATIŞLARDAKİ ARTIŞ YÜZDE 171 Elektrikli otomobil kullanımı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla artmaya devam ediyor. Otomotiv Distribitörleri Derneği (ODD) verilerine göre 2022 yılında elektrikli otomobil satışları yüzde 171 artarak 7 bin 733’e ulaştı. Bu rakamlara bakarak, “Abartıldığı kadar değilmiş” diyen okurları baştan uyarayım: Türkiye’de elektrikli araç parkının 2030’da, yani çok değil 7 sene sonra 1 milyonu geçmesi bekleniyor. Ancak konuyla ilgili derinlemesine bilgi sahibi olan herkes, şunu çok iyi biliyor: “Elektrikli araçların saltanatı asla sürdürülebilir değil.” Otomotiv sektörü profesyonellerinde de bu önerme sıklıkla tartışılıyor. Meselenin özü ve on puanlık sınav sorusu şurada: “Çevreye ve doğaya saygılı ve sıfır emisyonlu” olarak takdim edilen bu araçları şarj ederken kullandığımız elektriği hangi kaynaktan üretiyoruz? KÖMÜRLE ÜRETTİKTEN SONRA… Şayet “çevreye saygılı” aracı şarj eden elektriği, “çevreye saygısız” bir enerji kaynağından, söz gelimi kömürden ya da doğalgazdan üretiyorsanız işin esprisi kaçıyor. Şayet bir elektrikli araç, “yenilenebilir ve temiz” bir enerji kaynağı ile şarj edilmiyorsa, yapılan iş zevahiri kurtarmaktan gayrı anlam taşımıyor. Elektrikli araçların şarj altyapısına yönelik soru işaretleri ve dağıtım şebekesinin bu altyapıyı kurmaya hazır olup olmadığı ise bir başka muamma. Tüm dağıtım şirketlerinin özelleştirildiği, hatta geçen kış koskoca bir şehrin (Isparta) yetersiz altyapı nedeniyle kış ortasında 4 gün elektriksiz kaldığını anımsarsanız… İşin ciddiyeti daha iyi anlaşılıyor. Bugün 104 bin megavat olan elektrik enerjisi kurulu gücünde, sadece elektrikli araçlar için 10 bin MW’lık ek kapasite artışı gerekiyor. Şayet temiz bir enerji üretimi ile bu araçları şarj etmiyorsanız, fosil yakıt kullanan konvansiyonel bir araçtan hiçbir farkı kalmıyor. Bu noktada, kargaşaya son noktayı koyacak bir alternatif ortaya çıkıyor: Yeşil hidrojen… Elde edilirken hiçbir hidrokarbon kaynağı kullanılmayan, emisyonu ise sadece su buharından oluşan yeşil hidrojen, yaklaşık on sene içinde tüm dünyada yaygın şekilde kullanım alanı bulan bir enerji türü olacak. 2050’DE YÜZDE 25 YEŞİL HİDROJEN 2050 yılında dünyadaki toplam enerji ihtiyacının yüzde 24'ünün yeşil hidrojenden sağlanacağı tahmin ediliyor. Hidrojen yakıtlı araçlarda hem benzinli araçlarda olduğu gibi depo hem de elektrikli araçlardaki gibi batarya bulunuyor. İçindeki batarya sayesinde su ve hidrojen moleküllerinden kimyasal reaksiyonlar elde eden araçlar, kendi elektriğini kendi üretiyor. Üretilen elektrik motora yönlendirilerek hareket sağlanıyor. Atık olarak egzoz gazı yerine sadece su buharı salındığı için de hiçbir şekilde havayı kirletmiyor. 7-8 LT İLE 1000 KM Bir binek araç, 7-8 lt hidrojen ile yaklaşık 1000 km yol kat edebilecek. Türkiye, dünya üzerinde yeşil hidrojeni en verimli ve büyük ölçekte üretebilecek ülkeler arasında başı çekiyor. Gerek yurt içindeki su kaynakları gerekse denizlerinde kurulabilecek offshore (denizüstü) rüzgâr enerjisi santralleri kanalıyla bu üretimi yapabilecek imkânlara sahip. 2022 yılında enerji ithalatına 100 milyar dolar harcayan Türkiye, yeşil hidrojen ile enerji ihracatçısı bir ülke olabilir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in 11 Ekim 2022’de gerçekleşen Almanya ziyaretinde, Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck ile imzaladığı Yeşil Hidrojen İş birliği zaptı, bu anlamıyla Türkiye için tarihi önemde. Almanya, Ulusal Hidrojen Stratejisi uyarınca temiz kaynaklardan üretilen hidrojeni önümüzdeki yıllarda hangi sektörlerde ve ne kadar miktarda kullanacağını belirledi. Bu ihtiyacını karşılamak için kendi üretim kaynakları yeterli değil. Bu yüzden yeşil hidrojeni ülke dışından getirmeyi planlıyor. Türkiye, potansiyel tedarikçiler arasında en başta yer alıyor. Enerji olarak elektrikten çok daha temiz olduğu bilinen yeşil hidrojenle ilgili problemler ise henüz gereken alt yapının hazır olmayışından kaynaklanıyor. İHTİYAÇ VE ATIK SADECE SU Hidrojen yakıt istasyonlarının azlığı, nakliye ve depolama zorluğu, fazla temiz su ihtiyacı gibi etkenler sektörün ilk etapta aşması gereken sorunlar olarak dikkat çekiyor. Ancak bu sorunların hiçbiri, elektrikli araçlar için gereken tedarik sisteminde karşılaşılan zorluklar kadar büyük değil. Şayet bataryaların hammadde tedariğinde ve üretiminde sorun yaşanması durumunda, dünyanın bu kez elektrikli araç çöplüğüne dönmesi şaşırtıcı olmayacak. İşte bu nedenle otomotiv sektörünün gelecek senaryolarında yeşil hidrojen ilk yakıt seçeneği olarak öne çıkıyor. OTOMOTİV DEVLERİ HİDROJEN İÇİN ÇALIŞMALARA ÇOKTAN BAŞLADI Dünya otomotiv devleri, sektörün geleceğinin elektrikli araçlarda değil yeşil hidrojende olduğunu gördükleri için çalışmalara çoktan başladı. İsveçli otomobil üreticisi Volvo, hidrojen yakıt hücreli ticari kamyonlarını test etmeye başlarken, beş yıl içinde hidrojen yakıt hücreli ticari kamyonları da piyasaya süreceğini duyurdu. Gereken yakıt hücrelerinin, ortaklık açıkladığı Daimler Truck Automotive Group ile kurduğu CellCentric şirketi tarafından temin edilmesi planlanıyor. Yakıt hücreli ticari kamyon üretiminin küçük çapta da olsa yıl sonunda başlaması gündemde. Öte yandan iki otomobil devi Toyota ve BMW de yeşil hidrojen için güçlerini birleştirme kararı aldı. Toyota-BMW iş birliğinde üretilecek hidrojen yakıt hücreli araçların seri üretimi için belirlenen tarih 2025. İki şirket, ortaklaşa geliştirdiği hidrojen yakıt hücreli araçların seri üretimine ve satışına 2025 yılında başlamayı amaçlıyor. Hidrojen yakıt hücreli elektrikli araç (FCEV) teknolojilerine Volkswagen de eklendi. Alman üretici, hidrojenli araç için bir patent başvurusunda bulundu.

“MEŞHUR TEORİ”YE İLK VE EN SAMİMİ DESTEK ADANA’DAN

“Faiz sebep, enflasyon neticedir.” Türkiye’de ve dünyada ilk kez Sayın Cumhurbaşkanı’nın ortaya attığı bu teori, dört yılı aşkın süredir ekonomideki tartışmaların odağını oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben ekonomistim” diyerek ve “İmkansız Üçlü”nün günün birinde yan yana gelebileceğini düşünerek, bu teorisinde ısrar ediyor. Edebilir. Bu sütunlarda konuyu sayısız kez işlemiş, hatta 2018 yılındaki bir yazımızda, “Bu teoriyi deneyelim, başımıza neler gelebileceğini görelim” başlığı bile atmıştık. Geldik 2023 yılına. Derdim eski defterleri açmak değil. Ekonominin durumu ortada. YILLARCA CEVAP ALAMADIK Ancak bu yazıların hemen hepsinde şu incelikli soruyu sormadan edememiştik: “İş dünyası temsilcileri, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu teorisine nasıl yaklaşıyor? Destek mi veriyorlar yoksa yanlış olduğunu mu düşünüyorlar?” Özellikle de Türk iş dünyasının çatı kuruluşu olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğu’na sormuştuk: “Yanı başınızda TOBB-ETÜ gibi saygın eğitim kurumları, TEPAV gibi ciddi araştırma kurumları var. Bu kurumlarda ülkenin en yetkin iktisatçıları ve analistleri çalışıyor. Yanı sıra pek çok ekonomi danışmanınız var. Bu uzmanlardan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın iktisat teorisinin uygulanabilirliği üzerine bir bilgi notu istemediniz mi? İstediyseniz, nasıl bir cevap aldınız?” Yanıt gelmemişti. TOBB bünyesindeki oda ve borsa başkanlarından ve iş dünyasının sivil toplum kuruluşlarından da derin ve şaşırtıcı bir sessizlik işitiliyordu. Ta ki geçen haftaya kadar. BOĞAZİÇİLİ İŞ İNSANI Adanalı gazeteci meslektaşım, Refleks Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Uluğtürkan’ın paylaştığı bir haber, beynimde kırbaçı şaklattı… Adana merkezli Sunar Şirketler Grubu’nun Başkanı Hüseyin Nuri Çomu, MÜSİAD Adana Şubesi’nin bir etkinliğinde konuşuyor, yıllar sonra bu teoriye açık desteğini bu kadar net ifade eden ilk iş dünyası temsilcisi oluyordu: “Evde kalmakla azalan tüketim ekonomiyi yavaşlattı. Bu durumu faiz artırımıyla baskılamaya çalışan dünya merkez bankalarının tersine biz faiz düşürdük. Düşük faiz yatırım ve üretim demek. Bir süre sonra doğru yaptığımız görülecek. Benim ülkemde bu teori, bu görüş neden itibar görmüyor. Bu yönde irade gösteren Cumhurbaşkanım neden insafsızca eleştiriliyor” TEBRİKLER ÇOMU’YA 58 yaşındaki Nuri Çomu, Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü’nden mezun olmuş, iş dünyası örgütlerinde uzun yıllar yöneticilik yapmış kıdemli bir iş insanı. Bu özellikleri ile “Faiz sebep, enflasyon neticedir” teorisine verdiği destek, benim için ayrıca kayda değer… Ve hepsinden önemlisi samimi! Sayın Çomu, özel ve kişisel sohbetlerinde Cumhurbaşkanı’nın bu teorisine demediklerini bırakmayan, ekonomiyi felakete götürdüğünü söyleyen; özel sohbetlerin dışında ise ölü taklidi yapmayı maharet sananlardan olmamış. Düşüncelerine katılmasam da kuru bir “helal olsun”u hak ediyor…  

EBSO YENİ BİNALARINA 2024 YILINDA KAVUŞACAK

İzmir iş dünyasının en köklü kurumlarından Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), 30 Ekim 2020’de yaşanan depremde hasar gören binasını boşaltmış ve hizmetlerini Fevzipaşa Bulvarı’ndaki kiralık bir binada vermeye başlamıştı. Meclis toplantılarını yeni adı İZQ olan eski İzmir Ticaret Odası binasında gerçekleştiren EBSO, hayalindeki hizmet binalarına Ender Yorgancılar’ın 4’üncü Başkanlık döneminde kavuşacak. “Hizmet binalarına” diyorum, zira hem 1. Kordon’daki mevcut bina yıkılarak yerinde yeniden inşa edilecek hem de Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde EBSO hizmet binası yapılması için yaklaşık 20 yıldır hazırda tutulan araziye hizmet binası inşa edilecek. YIKIM İŞİ BAŞLIYOR Geçen hafta EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar’ı aradım ve sürecin nasıl ilerleyeceğine yönelik bilgileri birinci elden aldım. 2023 yılı bütçesi 98 milyon 500 bin TL olarak kabul edilen EBSO, bu ay içerisinde 1. Kordon’daki binasının yıkım ihalesini hangi firmanın kazandığını belirleyecek ve vakit kaybetmeden yıkım şirketine yer teslimi yapılacak. Binanın kısa sürede yıkılmasının ardından yine vakit kaybedilmeden bu yıl içinde yeni binanın temeli atılacak. Aynı şekilde Atatürk OSB’deki arazide de yeni bir hizmet binası yapılması için inşaat bu sene içinde başlayacak. Her iki bina da tamamlandığında faal olarak kullanılacak. REKOR YORGANCILAR’DA Ender Başkan, EBSO’nun yanındaki Vergi Dairesi binasının başka bir yere taşınarak, EBSO’ya daha büyük bir hizmet binası kazandırılması düşüncesinin gündemden kalktığını da özellikle vurguluyor. 2009 yılından bugüne Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğunda oturan Ender Yorgancılar, bu görevinde 14’üncü yılına giriyor. Meclis üyeliğinden başlayarak Oda’da 30 yıldır aktif gören alan Yorgancılar’ın uzun ve kesintisiz Başkanlık görevi, EBSO’nun tarihinde başka hiçbir iş insanına nasip olmadı. Olacak gibi de görünmüyor. Yorgancılar, EBSO’nun fazlasıyla hak ettiği bu iki önemli binayı tamamlayarak, “Son dönemim” dediği Oda’nın tarihine imzasını atacak gibi görünüyor.

TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU CUMHURİYET’İN YENİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Türk basınının ulu çınarı Cumhuriyet Gazetesi, gelecek yıl 100’üncü yaşına basacak. İsim babası Mustafa Kemal Atatürk olan gazete, Türk basın ve siyaset tarihinde özellikli yere sahip bir yayın organıdır. Siyasi gelişmelere nasıl yaklaştığı, yazarlarının yorumları hep merak konusu olmuştur. 1995-2022 yılları arasında ikinci sayfasına konuk olduğum Cumhuriyet’te geçen hafta önemli bir değişim yaşandı. Sadece Cumhuriyet için değil, Türk basını için de en önemli koltuklardan biri olan Genel Yayın Yönetmenliği görevine, son dönemin en başarılı meslektaşlarımızdan Tuncay Mollaveisoğlu getirildi. “İKİNCİ”LERİN TAKINTISI Gazetenin İzmir Temsilciliği’ni üç yıldır başarıyla yürüten Mollaveisoğlu, yaklaşık 30 yılını mesleğe vermiş bir basın emekçisi. Bugüne kadar gazete ve televizyon haberleri ile pek çok ödülü bihakkın kazanan, Atatürk sevdalısı bir Cumhuriyetçi… Geçmişte İkinci Cumhuriyetçi olarak adlandırdığımız, eski solcu - yeni döneklerin öteden beri Cumhuriyet’e takıntılı bir kafa yapısıyla yaklaştıklarını biliyoruz. Kendilerince “ele geçirilmesi gereken bir kale” gibi gördükleri gazeteyi 1992 yılında batma noktasına sürükledikleri hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Ve yakın süre önce… Türk basın tarihinin gelmiş geçmiş en utanç verici vesikası olan Taraf Gazetesi ile ilişkili olanların, Cumhuriyet’te yönetici ve yazar olarak yer almalarının utancını yaşadı Cumhuriyet… Neyse ki şimdi ehil ve emin ellerde 100’üncü yıla doğru koşar adımlarla ilerliyor. Dostumuz Tuncay Mollaveisoğlu’na yeni ve zor görevinde başarılar diliyoruz. HAFTANIN SÖZÜ Korkunun sebep olduğu saygı kadar iğrenç bir şey yoktur. Albert Camus